Bugün Günlerden Ne?

Tüm zamanların en başarılı oyuncularından birisi olan Tom Hanks’in başarılı kariyerinin sırrı hayranları tarafından merak edilmekle kalmayıp oyunculuk sektöründe yer almak isteyenler içinde oldukça önemli bir yol gösterici. Hollywood filmleri denilince akla gelen ilk beş filimden illa birinde yer almış olan Tom Hanks, 9 Temmuz 1956 tarihinde Kaliforniya’ da gözlerini dünyaya açtı.

Tom Hanks’in anne ve babası o henüz 5 yaşında küçük bir çocukken boşanmışlardı. Bu nedenle abisi ve kız kardeşi ile birlikte, şef olan babası Amos Hanks tarafından büyütüldü. Çocukluk yıllarında sık sık taşınıyor olsalar da Tom Hanks, liseye geçtiğinde Oakland şehrine yerleştiler ve liseyi bu şehirde bitirdi. Yine Kalifornya’nın Hayward isimli bir şehrinde iki yıllık bir yüksekokulda eğitim aldığı sırada  Eugene O’Neill’sının Buzcu Geliyor isimli oyununu izledikten sonra oyuncu olmaya karar verdi. Ardından Kaliforniya Eyalet Üniversitesi tiyatro programına naklini aldı ve böylece uzun yıllar sürecek oyunculuk serüvenine ilk adımını atmış oldu. Tom Hanks üç yıl boyunca yazlarını Shakespeare’in oyunlarından oluşan yapımlarda rol alarak ve kışlarını ise Sacramento’daki bir halk tiyatrosu topluluğunda sahne arkasında çalışarak geçirdi.

1978 yılına gelindiğinde ise emekleri meyve vermeye başlamıştı çünkü Veronalı İki Centilmen isimli tiyatro oyununda Roteus rolü için En İyi Erkek Oyuncu dalında Cleveland Critics Circle Award ödülünü aldı. Başarısının sırrını, sevdiği işi tutkuyla ve çok çalışarak yapması olduğunu açıklayan Hanks’in rol aldığı ilk film ise Labirent ve Canavarlar isimli televizyon filmidir.

Labirent ve Canavarlar isimli filmde yer aldıktan sonra bir dönem inişli bir kariyer yaşasa da sonralarda kendini toparlamayı başarmış ve oldukça önemli filmlere imza atmıştır. Bu filmlerden en bilinenleri ise Philadelphia, Forrest Gump, Apollo 13, Yeşit Yol, Azap Yolu, Kadın Avcıları, Yeni Hayat, Er Ryan’ı Kurtarmak, Terminal, Da Vinci Şifresi, Oyuncak Hikayesi, Casuslar Köprüsü, Sully, Dünyadan Haberler ve Finch isimli filmlerde yer almıştır.

66 yaşında olan Tom Hanks, hala kariyerine aktif bir şekilde devam etmektedir. 2022 yılı içinde ise  Elvis ve Pinokyo isimli iki başarılı filimde daha rol almıştır. 

Yunus Emre 13. yüzyılın ikinci yarısı ile 14. yüzyılın ilk yarısında Anadolu'da yaşamış Bir gönül insanıdır. Birçok yerde onun adına kabirler bulunmaktadır. Yunus Emre'nin yaşadığı dönemde  Anadolu çok karışık bir durumdadır. O dönem Anadolu'da dvlet otoritesi hiç yok denecek kadar azdır. Moğol saldırıları bir yandan halk üzerine baskı kurmaktadır. Bu saldırılar yüzünden Horasan' da bulunan birçok mutasavvıf da Anadolu'ya göç eder. Özellikle bu dönemde göç edenler arasında çok önemli bir isimler vardır. 12. yüzyılda yaşamış olan Hoca Ahmet Yesevi'nin yetiştirdiği müritler bu baskı nedeniyle Anadolu'ya göç ederler. Bu göç durumu da Anadolu'daki kültür yapısını elbetteki büyük ölçüde etkiler. Bunca baskı ve sıkıntı altında yaşayan halk ise kendilerini teskin eden, sürekli sabırlı olmayı öğütleyen tasavvuf büyüklerine rağbet edip onlardan güç alırlar. Bütün bu olaylar çerçevesinde halkın tasavvuf büyüklerine yönelmesi, tasavvufun o dönemde artmasına, önem kazanmasına sebep olur. Bu dönemde tasavvufi şiir ve nasihat halk arasında rağbet görür ve yayılır. Türk edebiyatında, dilimize katlı sağlayan tasavvufi şiirler ilk Ahmet Yesevi'nin Hikmet'in de daha sonra da Yunus Emre'de Yani Ahmet Yesevi ile başlayan bu söylemler Yunus Emre ile zirveye çıkmıştır. 

Yunus Emre, Tabtuk Emre'nin Dergahı'nda yetişir. Hocası Taptuk Emre'nin düşüncelerini yaymak için Anadolu'da dolaştı. Yunus Emre' nin Taptuk Emre'ye ve dergahına olan bağlılığını anlatmak için; 40 yıl boyunca dergaha hep düz odun taşıdığını, eğri odunun dergaha yakışmayacağını düşündüğünü söylerler. Yunus Emre  deyişleri ile hem halkı eğitmeyi  hem de sevgiyi diri tutmayı hedeflemiştir. Onun şiirleri hep sevgi üzerinedir. O her şeye aşk gözüyle bakar. Sevginin her problemi çözeceğini inanır ve buna insanların inanmasını da öğütler. 

Yunus Emre eserlerini Oğuz Türkçesiyle yazmıştır. Yunus Emre, Arapça ve Farsça'dan aldığı sözcükleri de Türkçenin ses ve anlam özelliklerine uydurmuştur. Risaletü'n Nushiye isimli 562 beyitten oluşan eseri çok önemlidir. Yunus Emre'nin  Divan' ı da oldukça önemlidir. İçerisinde gazel tarzında yazılmış birçok tasavvufi şiir bulunmaktadır. 

Ali Şir Nevayi, 15. yüzyılda yaşamış ve Çağatay Türkçesi döneminin en önemli şairlerinden biridir. Türkçe aşığı olarak  ve Türk diline olan katkıları ile bilinen Ali Şir Nevayi, aynı zamanda başarılı bir devlet adamıydı. 1441 yılında Herat'ta dünyaya gelen Ali Şir Nevayi'nin babası Sultan Ebu Said'in veziri Kiçkine Bahşi'dir. Ali Şir Nevayi ilke eğitimini babasından almış daha sonraki eğitimine ise Semerkand ve Horasan'da devam etmiştir. Okulda Hüseyin Baykara ile çok yakın arkadaş olmuştur. Birbirlerini öyle çok severler ki, Hüseyin Baykara yönetimin başına geçince Ali Şir Nevayi'yi önce mühürdar daha sonra da vezir tayin etmiştir. Ancak onun gözü makamda mevkii de değildir. O okumayı, araştırmayı çok seven biridir. Görevi süresince bunlara çok fırsat bulmuştur. Ali Şir Nevayi'nin ailesi çok zengin olduğu için görev başındayken devletten hiç para almamış, aksine devlete yardım etmiştir. Ancak bir süre sonra görevinden istifa etmek istemiş, Hüseyin Baykara buna izin vermemiştir. Aksine onu Esterebad Valiliğine terfi ettirmiştir. Ali Şir Nevayi bu görevde de fazla durmayıp ayrılmıştır. İnsanlığa fayda sağlamayı kendine ilke edinen Ali Şir Nevayi, dönemind e çeşitli vakıflar kurmuştur. Sanata ve bilime olan düşkünlüğü ile bilinen Nevayi, 1501'de Herat'ta vefat etmiştir. 

Devlet adamlığının yanında çok iyi bir şair olan Nevayi, Türk Diline en az Kaşgarlı Mahmut kadar hizmet etmiştir. Şiirlerini Türkçe ve Farsça yazmasına rağmen, Arapça'yo da çok iyi bilirdi. En meşhur eserlerinden olan Muhakemet'ül Lugateyn isimli eserini Türk dilinin Farsça'dan daha üstün olduğunu anlatmak için yazmıştır. Toplamda beş adet divanı vardır. Bu divanlardan dört tanesi Türkçe, biri Farsça'dır. Şair Türkçe şiirlerinde “Nevayi”, Farsça şirinlerinde “Fani”  mahlasını kullanmıştır. Türk edebiyatının ilk haöse yazarı olarak bilinen şairimizdir kendisi. Şiirleri öyle kıymetlidir ki günümüze kadar birçok şair tarafından şiirlerine nazireler yazılmıştır. Ali Şir Nevayi hiç evlenmemiş ve çocuk sahibi olmamıştır. Hayatını tek başına idame ettirmiştir. Kendisini hep okumaya adamıştır. Çok faziletli, çok kibar bir kişiliği olan Ali Şir Nevayi, dünyaya eşi benzeri gelmeyecek mükemmellikte bir insan ve bir şairdi.

Didem Madak Türk edebiyatı' nın önemli şairlerinden biridir. Erken yaşta hayata gözlerini yumması ile de bilinir. Didem Madak anne ve babası öğretmen olan bir ailenin çocuğudur. Madak, daha 13 yaşındayken 38 yaşında olan annesini beyin kanserinden kaybeder. Bu durumun ittiği bunalım onun şiire başlama eşiği olmuştur. Didem Madak annesinin ölümünden sonra çok zor zamanlar geçirmiştir. Babası, annesi öldükten kısa bir süre sonra evlenir. Bu durum Didem Madak ile babası arasına çokça mesafe koyar. Didem Madak'ın Işıl adında bir de kardeşi vardır. Işıl ile annesine dair bir şey kalmadığını aralarında konuşurlarken teyzeleri onlara annesinin şiir defterini ve varlık dergisi koleksiyonunu getirir. Didem Madak zaten bu andan itibaren şair olur. 

Üniversitede hukuk fakültesine başlar ancak tanıştığı biri ile evlenir ve okulu bırakır. Bu arada evden de kaçar. Kısa bir süre sonra bu evliliğin yanlış bir evlilik olduğunu anlar ve boşanır. Sonrasında hayatı oldukça zorlaşır. Rutubetli bir bodrum katında yaşamaya başlar. Süt ve çikolata ile beslenir sadece. 3 yıl kadar ortalıktan kaybolur Didem Madak ve bu arada tasavvufa yönelir.

Timur isminde biriyle evlenir ve ondan kızı Füsun dünyaya gelir. Kızına annesinin ismini verir. Kızı doğduktan sonra şiir yazamaz ve annesi gibi kansere yakalanır. Bir süre kolon tedavisi görür ve  24 Temmuz 2011 yılında hayata gözlerini yumar. 

Eserleri ise, Grapon Kağıtları, Pul Biber Mahallesi, Ah'lar Ağacı isimli kitaplarıdır. Çok içli şiirlerin sahibi Didem Madak, yaşadığı kısa hayata birçok acı sığdırmıştır. Şiirlerinin bu denli içli olmasının sebebi de elbetteki buydu. Şiirlerinde annesinin etkisi çok fazla görülür. Şiirlerinde "Ölüm" kelimesi onun için anahtar bir kelimedir. Şiirlerinde herkes kendinden bir şeyler bulur. Erken yaşta aramızdan ayrılması, yeterince eser bırakamaması Türk Edebiyatını oldukça üzmüştür. 

İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy, 1873 yılında İstanbul'da doğmuş, 1936 yılında yine İstanbul'da vefat etmiştir. Mehmet Akif Ersoy'u ölümsüz yapan birçok neden var elbette ancak bunların başında İstiklal Şairi olması geliyor. Mehmet Akif Ersoy'un herkesin büyük ısrarı üzerine, Taceddin Dergahı'nda kaleme aldığı ve o gün bu gündür Milli Marşımız olan İstiklal Marşı, yaklaşık bir asırdır gerek sözleriyle gerekse şairinin maneviyatı ile bambaşka bir yere sahip olmuştur. Okurken burunların direklerini sızlatan bu şiiri milletine armağan etmiş, savaş esnasında milletini yüreklendirmeyi amaç edinmiştir. Nitekim başarılı olmuştur ki aradan yıllar geçmesine rağmen hatta bir asır geçmesine rağmen hâlâ o duyguları hissederek okuyor olmamız, okurken gururlanmamız bunun göstergesi olsa gerek. Savaşlar sırasında milletin ruhunu yansıtacak destansı eserler vermiştir. Bunlardan bir tanesi de Balkan Savaşı esnasında yazdığı Bülbül isimli şiiridir. Bu şiiri de tıpkı İstiklal Marşı gibi çok yürek yakıcı ve etkileyicidir. Bunun yanında çok kıymetli eseri olan Safahat eseri tam 6 bölümden oluşmaktadır. Ancak bu eserine İstiklal Marşı'nı koymamıştır. Nedeni sorulduğunda ise “O benim değil artık milletindir. Ben onu milletimin kalbine gömdüm.” demiştir. 

Mehmet Akif Ersoy, şair kimliği yanında oldukça güzel karaktere sahip de bir insandı. Verdiği sözleri asla unutmaz ve asla yerine getirmeden rahat etmezdi. Derslerinde asla kendi şiirlerini okumaz, kendinden bahsetmez, bunu bir ayıp olarak görürdü. Vatan sevdalısı bir şair olduğu için millet meselelerine çok eğilirdi. Yanlış yola saptığını gören bir dostu ile alakayı hemencecik keserdi. Fakir bir adamdı. Üzerine giyecek bir paltosu bile yoktu. Aslında vardı ama evlerinin önünden geçen bir fakire giydirmişti. Kendisi de soğuk Ankara sokaklarında paltosuz dolaşmıştı. Yaptığı iyiliği ya da hayrı kendi yapmış gibi söylemezdi hiçbir zaman. Onun ideallerindeki nesil, bu milleti yükseltecek, yüceltecek olan Asım diye sembolize ettiği bir nesildi. 

"Asım'ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek,

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek." demiştir şiirinde. Asım'ın nesli onun için ümidi temsil etmekteydi. 

Mehmet Akif Ersoy, Türk Milleti nezdinde asla değerini kaybetmeyecek bir şair, bir yazar, hepsinden öte bir" insan" olarak kalacaktır. 

Osmanlı döneminin şüphesiz en büyük mimarlarından olan Mimar Sinan, bir diğer ismi ile Koca Sinan olarak da bilinirdi. Koca Sinan, hayatı boyunca tam üç tane Padişah görmüş ve baş mimar olarak yanlarında görev yapmıştır. Bu padişahlar; Sultan Süleyman, 2.Selim ve 3. Murat'tır.

Mimar Sinan 29 Mayıs 1489 yılında Kayseri'nin  Ağırnas Köyü'nde dünyaya gelmiştir. 22 yaşındayken Acemi Oğlanlar Ocağı'na alınmıştır. Dönemin önemli mimarlarından yanında bu dönemlerde çıraklık yapmıştır. Mısır Seferi ve Çaldıran Savaşı' ndan sonra Yeniçeri Ocağı'na girmiştir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde katıldığı Rodos ve Belgrad seferlerinden sonra da subaylığa terfii etmiştir. Daha sonra katıldığı Bağdat Seferi'nde  Van gölünüün üzerinden geçmesi gereken üç adet gemiyi başarı ile tamamlanmasıyla haseki unvanı almıştır. Karaboğdan Seferin'de ise Prut Nehri'ni geçilmesi için köprü yapımı gerekli olmuş ancak bataklık olduğu için günlerce çalışılmasına rağmen köprü kurulamamış. Bu görev, Damat Çelebi Lütfi Paşa'nın emriyle Sinan'a verilmiş ve kısa bir süre içinde köprüyü yapmıştır.

Sarayın başmimarı  Acem Ali Bey vefat edince yerine Sinan geçmiştir başmimar olarak. Katıldığı seferlerde her yapıyı inceleyerek kendi bilgisine bilgi katmış, kendini iyice geliştirmiştir. Hayatı boyunca 81 adet camii, 51 adet mescit, 55 adet medrese, 26 adet darül-kurra (Kuran okuma yöntemlerini öğreten medrese bölümü?), 17 adet türbe, 17 adet imarethane, 3 adet darüşşifa (hastane), 5 adet su yolu, 8 adet köprü, 20 adet kervansaray, 36 adet saray, 8 adet mahzen ve 48 adet hamam inşaa etmiştir. Toplamda tam tamına 375 adet eseri vardır. Edirne şehrinde bulunan Selimiye Camii ise  Dünya Kültür Mirası listesine eklenmiştir. Bunca yaptığı esere rağmen kendisinin beyaz taşlı oldukça mütevazı bir türbesi vardır. Koca Sinan, 17 Temmuz 1588 yılında İstanbul'da hayata gözlerini yummuş, bu mütevazı kabri ise Süleymaniye Külliyesi'nde Haliç duvarının önündedir. 

Divan edebiyatının en önemli şairlerinden biri olan Fuzuli'nin doğum tarihi ve doğum yeri belli değildir. Hayatına dair de pek bir bilgi elimizde yoktur. Gerçek adının Mehmet olduğunu, babasının adının Süleyman olduğunu bilmekteyiz. Bütün bu bilgileri Matlau'l İtikad adlı eserin önsözünde yer alan bilgilerden öğrenmekteyiz. Fuzuli iyi bir şair olmanın yanısıra iyi bir öğrenci de olmuştur. İyi bir tahsil görmüş  ve devri'nin bütün ilimlerini öğrenmiştir. Aldığı tahsilin ne denli iyi olduğunu eserlerinden anlamaktayız. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler yazmıştır. Şiirlerde kullandığı mahlasını alırken hiç kimsede olmayan bir mahlas olmasına dikkat etmiştir. Bu yüzden de Fuzuli mahlasını almıştır. Bu mahlas iki anlama gelmektedir. Birincisi; erdemlilik, olgunluk demektir, ikincisi ise edebe aykırı hareket eden, arsız anlamlarına gelir. Fuzuli'nin şiirlerinde dini unsurlar fazlaca yer alır. Peygambere, ailesine ve 12 imama içten bağlıdır. Hz Muhammed'e (sav), naatlar yazmıştır. En önemlisi ise su redifli Kasidesidir. 16 yüzyıldan bugüne kadar yetişen Türk edebiyatının en büyük lirik şairidir  ve üç dilde şiir yazar. Aruz kullanır, kafiyeli ve bol sanatlı, süslü şiirleri vardır. 

Fuzuli tüm bunların yanında karakter olarak da çok faziletli, erdemli, alçakgönüllü bir insandır. Mal ve dünya hırsı yoktur onun. Sultan Süleyman'a kasideler yazmış ve onu övmüştür. Süleyman'a da karşılık olarak onu himayesine almasını istemiştir. Ancak Sultan Süleyman ona hiç karşılık vermemiştir. Fuzuli bu durumdan dolayı çok yakınmıştır. O, aşk ve ıstırap şairdir. Şiirlerinde işlediği lirizmin temeli dertten ve elemden gelir. Fuzuli'nin aşkı beşeri aşktır ona göre gerçek şiir dertten ve elemden bahsetmelidir. Şiir ancak böyle insana etki eder. Zevk ve eğlence içinde yaşayan bir şairin sözünde tesir olamaz. 

Fuzuli'nin tıpkı doğum tarihi gibi ölüm tarihi de tam bilinmemektedir. Ölüm tarihini sadece Ahdi'den öğrenebiliyoruz. Şair Ahdi'nin kullandığı “göçtü Fuzuli” ya da “geçti Fuzuli” ibaresinin Ebcet hesabıyla 1566 yılına denk geldiğini görüyoruz. En önemli eserleri ise Leyla ve Mecnun, Heft Cam, Bengü Bade, Türkçe ve Farsça yazmış olduğu divanlarıdır. 

Son dönemlerde Kardeşlerim adlı atv'de yayınlanan dizi ile adından sıkça söz ettiren Onur Seyit Yaran, 13 Ocak 1995 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Baba tarafı aslen Orduludur.Onur Seyit Yaran, Haliç Üniversitesi Spor Akademisi Spor Yöneticiliği okumuştur. Spora olan merakından dolayı uzun yıllar lisanslı olarak futbol oynamıştır. Sıkı bir Galatasaray taraftarı olan Seyit Yaran'ın kolunda 1905 dövmesi de mevcuttur.

Onur Seyit Yaran 2016 yılında düzenlenen Best Model Türkiye ve Best Model of the World yarışmalarında birinci olmuştur. Yarışmalar ile ünlenen Onur Seyit Yaran, ilk olarak 2018 yılında trt 1 ekranlarında yayınlanan Kalk Gidelim isimli dizide rol almıştır. Ardından yine trt 1 de yayınlanan Vuslat isimli dizide rol almıştır. 

Son dönemlerde ise büyük beğeni toplayan annesiz ve babasız kalan dört kardeşin hayatını anlatan Kardeşlerim dizisinde Doruk Atakul rolü ile büyük beğeni toplamıştır. Renkli gözlülüğü ve sarışın oluşuyla oldukça ilgi çeken yakışıklı bir oyuncumuzdur.

Asıl adı Ömer Zülfü Livanelioğlu olan 20 Ocak 1946 yılında Konya'nın Ilgın ilçesinde dünyaya gelen, müzisyen, senarist ve yazardır. Zülfü Livaneli de bazı yazarlar gibi bir dönem siyaset ile ilgilenmiştir. Zülfü Livaneli, Amerika Birleşik Devletleri Fairfax Konservatuvarını bitirmiş, 1974 ve 1975 yıllarında Stockholm'de müzik eğitimi almış, sonra İsveç, Paris ve Atina'ya gidip oralarda yaşamıştır. O dönem UNESCO tarafından kendisine Genel Direktörlük Danışmanlığı görevi verilmiştir. 

Livaneli sinemaya olan ilgi ve merakından dolayı film müzikleri yapmaya başlamış, bu alanda adını duyurmuştur. Zülfü Livaneli müzik kariyeri boyunca 300 şarkı, 30dan fazla film müziği bestelemiştir. Bu başarılı müzik kariyerinin yanında yönetmenlik, öykü, roman yazarlığı da yapmıştır. Türk edebiyatının kıymetli yazarlarından biri olan Livaneli'nin kitapları 30'dan fazla dile çevrilmiştir.

Gökyüzü Herkesindir,Şapka, Rüzgarlar Hep Gençtir, Gölgeler, Elia ile Yolculuk, Huzursuzluk, Konstantiniyye Oteli, Kardeşimin Hikayesi, Edebiyat Mutluluktur, Serenad, Son Ada gibi daha birçok eseri vardır. 

Cotard sendromu  yani diğer isimleriyle yaşayan ölü sendromu ya da yürüyen ceset sendromu.Şimdi anlatacaklarım size dizi ya da film gibi gelebilir fakat bu nadir görülen bir psikiyatrik bozukluktur. Kulağa ne kadar da ilginç geliyor öyle değil mi?
Dünyada belli sayıda kişide olan bu hastalığın belirtileri biraz farklı ve ilginç. Bu hastalığa yakalanan kişiler vücutlarında kan olmadığını, çürüdüklerini hata vücutlarında çürümeye bağlı olarak kutlanmalar gördüklerini söylüyorlar. Bu psikiyatri rahatsızlığına yakalanan hastalar aynı zamanda ölü olduklarını ve vücutlarında organ olmadığını da söylüyorlar. Hatta ölü olduklarına inandıkları için yemek yemeyi bile reddediyorlar. Uyumak bile istemiyorlar. Hatta bazı hastalar ölü olduklarını ispatlamak için intihar bile etmeye çalışıyorlar sonuçta ölü biri tekrar ölemez. Kadınlarda erkeklere nazaran daha fazla görülen bu hastalığın depresyon, beyin tümörleri, panik atak, paranoya şizofreni ile ortaya çıktığı bilinse de kesinleşmiş bir sonuca götüren tedavi yöntemi yoktur.
 

Sezai Karakoç, 22 Ocak 1933 yılında Diyarbakır'ı Ergani, ilçesinde dünyaya gelen Türk şair, yazar, düşünürdür.Sezai Karakoç, ilkokulu Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde bitirdi. Daha sonra ortaokulu Maraş'da liseyi de Gaziantep’te tamamladı. Üniversite okumak için İstanbul'a gitti. Kendisi Felsefe bölümü okumak istiyordu ancak babası onun İlahiyat fakültesi okumasını istiyordu. Felsefe bölümüne kayıt yaptırır ancak bunun yanında Siyasal Bilimler Fakültesi parasız yatılı sınavına girer. Sınavı kazanamaması durumunda Felsefe Bölümünü okuyacaktır. Ancak sıvaı kazanır ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinden mezun olur. Mezun olduktan sonra zorunlu hizmet nedeniyle Maliye Bakanlığı’nda Hazine Genel Müdürlüğü Dış Tediyeler Muvazenesi Bölümünde görev yaptı . Bunun gibi birçok görevde bulunan Sezai Karakoç bir yandan da yazmayı asla ihmal etmedi. Sezai Karakoç şiirleri metafizikçi bir yaklaşım ile kaleme aldı. Hatta Türk şiirini metafiziğe oturtan şair olarak da bilinir. Eserlerinde soyutlamaya çok yer vermiştir. Ancak öyle olduğu taktirde bir şeylerin eksik olacağı düşüncesi ile o soyutlamaları da tekrardan somut bir şeylere bağlamıştır. Çok sayıda eseri bulunan Sezai Karakoç hiç evlenmemiştir. Meşhur olan Mona Rosa şiirinin baş harflerinde adı saklı olan Muazzez Akkaya'ya olan karşılıksız aşkından ötürü anlatılan rivayetler de malumdur. Sezai Karakoç geçtiğimiz günlerde hayata gözlerini yumarak sevenlerini yasa boğmuştur.

Ahmet Ümit, 1960 yılında Gaziantep’te doğmuş, babası kilim tüccarı, annesi terzi olan kendinden büyük 6 tane kardeşi olan yazarımızdır. Ahmet Ümit, Lise öğrenimini Gaziantep Atatürk Lisesi’nde okumuş ancak o dönem adının karıştığı bazı siyasi olaylar neticesinde birkaç arkadaşı ile birlikte Diyarbakır'a sürgün edilmiş ve liseyi Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde bitirmek zorunda kalmıştır. 

Bir dönem siyasetle ilgilenir ancak daha sonra siyaseti bırakarak yazın hayatına başlar. Yazmaya ise ilk olarak şiir ile başlamıştır. Şiirlerinin hepsini Sokağın Zulası ismini verdiği kitabında toplar. Daha sonra Çıplak Ayaklıydı Gece, Bir Ses Böler Geceyi, Agatha'nın Anahtarı, Şeytan Ayrıntıda Gizlidir, Masal Masal İçinde, Olmayan Ülke, Sis ve Gece, Kar Kokusu, Patasana, Kukla, Ninatta’nın Bileziği, İnsan Ruhunun Haritası, Aşk Köpekliktir, Beyoğlu Rapsodisi, Kavim, Bab-ı Esrar, İstanbul Hatırası, Sultanı Öldürmek, Beyoğlu’nun En Güzel Abisi ve Elveda Güzel Vatanım, Kırlangıç Çığlığı adlı kitaplarını çıkardı. Polisiye roman ve polisiye öykü türünde Türk edebiyatına çok katkı sağlayan Ahmet Ümit'in son çıkardığı eseri ise Kayıp Tanrılar Ülkesi oldu. Ahmet Ümit'in eserleri 20'den fazla yabancı dile çevrilmiştir. 

Aslen Amasyalı olduğu tahmin edilen Sabuncuoğlu Şerafeddin ya da bazı kaynaklarda geçen Şerefeddin, Hicrî takvime göre 788 yılında doğmuştur. Sabuncuoğlu Şerafeddin'in mesleği de hekimliktir. Sabuncuoğlu Şerafeddin yaşadığı dönemde yeterince kıymeti bilinmemiş ve hak ettiği değeri görememiştir. Ancak yaşadığı dönemde ün kazanamamış olması onun çok büyük bir hekim olduğu gerçeğini değiştirmez. Şerafeddin sadece kendi yaşadığı dönemin değil bütün Türk tıp dünyasının en önemli isimlerindendir. 

Babasının adı Ali, dedesinin adı ise Hacı İlyas olarak bilinir. Dedesi Hacı İlyas, Çelebi Mehmed’in hekimbaşısıdır.Amasya şehrindeki Hacı İlyas Mahallesi’nin ismi de Şerafeddin'in dedesinin isminden gelmektedir. Sabuncuoğlu'un ailesinde yetişen başka tabiplerin de olduğu biliniyor. Sabuncuoğlu Şerefeddin’in ne dereceye kadar eğitim aldığı tam olarak bilinmiyor. Ancak 17 yaşından itibaren usta- çırak usulü ile tabipliğe başladığı biliniyor.Daha sonra Şerafeddin Amasya Dârüşşifası’nda 14 yıl kadar hekimlik yapmıştır.Hayatı hakkında çok fazla detaylı bilgi edinemediğimiz Sabuncuoğlu Şerafeddin'in ölüm tarihi ve mezarı hakkında da yeterince bilgi bulunmamaktadır. Sabuncuoğlu Şerafeddin'in neden ün kazanamadığı konusunda, eserlerini Arapça değil de Türkçe yazmış olmasının bir sebep olduğu söyleniyor. 

Birçok okur tarafında sevilerek okunan dünyaca ünlü bir yazar olan Paulo Coelho, 24 Ağustos 1947 yılında dünyaya gelmiştir. Coelho ilkokulu San Ignacio şehrinde okumuştur. Daha o yaşlardayken ablasının ödevine yardım etmiş ve onun adına bir deneme yazmıştır. Bu ablasının kendi ödevi olarak gösterdiği şiir ile aslında ilk edebi ödülünü daha o yıllarda almıştır.

P.Coelho ilk zamanlarda şarkı sözleri yazmıştır ve yazar olmadan önce bu kimlikle tanınmıştır. Birçok ünlü şarkıcı için şarkı sözleri yazarken aynı zamanda gazetecilik de yapmakta olan Coelho, yazar kimliğini daha sonraki dönemlerde edinmiştir.

1980 yılında Coelho, sanatçı Chiristina Oiticica ile evlenmiştir. İlk kitabı olan Pligrimage (Hac) kitabını evlendikten sonra 1986 yılında çıkarmıştır. Ve bu kitabın ardından dünyaca bilinen, herkesin dilinde olan o meşhur Simyacı kitabını yazmıştır. Bu eser 53 farklı dile çevrilmiş ve herkes tarafından çok beğeni görmüştür. Bu sayede Coelho bu kitapla Guinnes Dünya Rekorları Kitabına da girmiştir. Diğer meşhur olan Veronika Ölmek İstiyor kitabını gençlik yıllarında üç kez gittiği akıl hastanesindeki kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazmıştır. Şu anda Coelho, UNESCO’ya ait olan bir programda danışmanlık yapmaktadır.

Günlük hayatımızda son zamanlarda bu ismi çok fazla duymaya başladık. Arama motorlarında en çok aratılan isimlerden biri haline geldiğini söylesek pek de yanlış olmaz. Son günlerde televizyonda izlediğimiz dizilerin uyarlandığı kitapların yazarı olan Gülseren Budayıcıoğlu birçok insan tarafından da merak edilmektedir

1947’de Ankara’da doğan ve öğrenimine de orada devam eden Gülseren Budayıcıoğlu, Tıp Fakültesinde okurken aynı zamanda TRT’de spikerlik yaptı. Spikerlik işinden sonra birtakım televizyon programlarında sunuculuk yapmaya da başladı. Bu süreçte okulunu bitirip TRT’den istifa ettikten sonra Hacettepe Üniversitesi’nde Psikiyatri asistanlığına başladı. Ardından psikiyatri uzmanlığı unvanını aldıktan sonra önce öğretim görevlisi olarak sonrasında da uzun yıllar serbest hekim olarak görev aldı. 

Sonrasında en büyük hayali olan kendine ait ve Türkiye’de öncü bir psikiyatri merkezi kurdu. Bu merkezde yardımcı olduğu hastaların hayatlarından ve deneyimlerinden yola çıkarak birçok kitabı ele aldı. Günümüzde bu kitaplar okurların dikkatini çektiği kadar bu kitaplardan uyarlanan diziler de bir o kadar ses getirmiş durumda.

1 Ağustos 1986 yılında İstanbul’da doğan Esra Ezmeci Haliç Üniversitesinden 2011 yılında mezun olmuş bir psikologdur. Aslında ilk başta Bilgi Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler bölümünden mezun olmuştur. İlerleyen yıllarda Haliç Üniversitesi’nde Psikoloji alanında öğrenim görmeye başlamıştır. Bu Üniversitede kendi alanını birinci olarak tamamlamış ve hemen ardından Klinik Psikoloji alanında yüksek lisansı yine aynı üniversitede yapmaya başlamıştır. 

Yüksek lisansı tamamladıktan sonra doktorasını Adli Bilimler alanında yapmaya başlamıştır. Bu öğrenim hayatı sırasında ve sonrasında psikoloji alanında kitaplar yazmıştır ve bu kitaplar okuyucular tarafından çok sevilmiştir. İlk yazdığı kitabı 2018 yılında yayımlamıştır ve o zamandan bu zamana kadar başarısı devam etmekte, sevilerek okunmaktadır.

Psikolog olarak yoğunlaştığı bireysel danışmanlık, aile ve ilişki danışmanlığı, ergenlik ve çocuk psikolojisi, bağımlılık ve bunun gibi alanlardır. Amacı bu alanlarda problemleri olan bireylere çözümler sunmaktır. Kitaplarında da çözümlemeleri ile birçok bireyin psikoloji alanında hayatına dokunmaktadır. Esra Ezmeci’nin bugüne kadar çıkmış toplam 3 adet kitabı bulunmaktadır. Bu kitapları, ‘Kararı Ben Veririm’, ‘Düştüğünde Kalkarsan Hayat Güzeldir’ ve ‘Süt Lekesi’ isimli kitaplardır. Eğer sizler de psikoloji kitaplarından hoşlanıyorsanız bu kitapları çok seveceksiniz.

Sezen Aksu'nun yetiştirdiği en yetenekli yorumcu olarak bilinen Levent Yüksel 1994 yılında Antalya'da dünyaya gelmiştir. İlk ve orta öğrenimini Antalya'da tamamlayan Levent Yüksel, liseden mezun olduktan sonra şu an ki adıyla bilinen İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı'ndan mezun olmuştur. 

Askerliğini yaptıktan sonra bir gece kulübü orkestrasında, 1990 -1996 yıllarında o dönem evli olduğu Sertab Erener ve Fatih Erkoç ile birlikte çalışmaya başlamıştır. O dönemlerde Levent Yüksel, Aykut Gürel aracılığıyla Sezen Aksu ile tanışmış ve kariyerine Sezen Aksu ile devam etmiştir. Günümüzde ise Sezen Aksu'nun yetiştirdiği en yetenekli yorumcu ve Türkiye'nin en iyi bas gitaristlerinden biri olarak anılmaktadır.

İlk albümü olan Med Cezir'i 1993 yılında çıkarmış ve bu albüm sayesinde geniş kitlelere sesini duyurmuştur. 1997 yılında çıkardığı Bi Daha single’ı da o yılın en çok satan şarkısı olmuştur.

Albümleri:

• 1993: Med-Cezir
• 1996: Levent Yüksel'in 2. CD'si
• 1997: Bi Daha (single)
• 1998: Adı Menekşe
• 2001: Aşkla
• 2004: Uslanmadım
• 2006: Kadın Şarkıları
• 2008: Sıfır Km
• 2012: Topyekün

Müzik Videoları:

• 1996: Zalim
• 1998: Bi Daha

Teklileri:

• 1997: Bi'Daha
• 2010: Aşk Mümkün Müdür Hala

9 Aralık 1941 yılında Mürvet ve İzzet Birand çiftinin oğlu olarak dünyaya gelen Mehmet Ali Birand, ilkokul öğrenimini Erenköy Zihnipaşa’da tamamlamış ve lise öğrenimini ise 1955’te Galatasaray Lisesi’nde tamamlamıştır. Üniversite öğrenimine İstanbul Üniversitesi Filoloji Fakültesi’nde Fransızca bölümünü okuyarak başlayan Birand, maddi sorunlardan dolayı okuluna devam edememiştir. 

Kariyer hayatına Temmuz 1964’te Abdi İpekçi vasıtasıyla Milliyet Gazetesi’nde başlamıştır. 1971 yılında evlendikten sonra Milliyet için Brüksel’de çalışmaya başlamış ve 20 yıl kadar orada devam etmiştir. Abdi İpekçi’den sonra kısa bir süreliğine Milliyet’in genel yayın yönetmenliğini yapmıştır. Hayatı boyunca birçok televizyon programlarında gazetecilik, haber sunuculuğu, köşe yazarlığı ve televizyon yapımcılığı yapan Birand, 2005 yılında Kanal D Ana Haber Bülteni’nin Genel Yayın Yönetmeni olmuştur. 2009 senesinde ise CNN Türk’ün ve Kanal D’nin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. 

Pankreas kanserine yakalanan ünlü gazeteci, hastalığı sebebi ile birçok kemoterapi ve ameliyat geçirmiştir. Tedavi amacı ile gitmiş olduğu İstanbul Amerikan Hastanesi’nde ameliyata alındı. Ameliyat sonrasında 17 Ocak 2013 tarihinde yoğun bakımda yaşamını yitirmiştir.

Sonja Henie, Amerikalı patinaj sporcusudur. 8 Nisan 1912 tarihinde Norveç’te dünyaya gelmiştir. 10 sene üst üste bayanlar amatör dünya şampiyonu olmuştur. 1928, 1932 ve 1936 Kış Olimpiyat Oyunları kapsamında altın madalya ödülü almıştır. Kendisi bunun yanı sıra iş insanıdır. Sinema oyunculuğu da yapmıştır. Girdiği her kariyerde başarılı olmuştur ve büyük bir servet kazanmıştır. 

Bale eğitimi de almıştır. Bunun yanı sıra baleyi ilgilendiren pek çok şeyi artistik patinaj sporu ile son derece özgün bir şekilde birleştirmiştir. Sonja Henie, artistik patinaj sporunun daha da ileriye taşınması konusunda etkin rol oynamış olan bir isimdir. 1936 senesinin Olimpiyat Oyunları’nda zafer kazanarak profesyonelleşmenin ilk adımını atmıştır. Amerika ve Avrupa’da Hollywood Ice Revues’un oyuncusu olarak birçok turneye katıldığı bilinmektedir. 1951 ve 1952 senelerinde buz dansı gösterileri ile alakalı yapımcılık görevini üstlendiği bilinmektedir. 

Oyunculuk yapmaya başladığı ilk senelerde filmleri izlenme rekorları kırmıştı. Toplamda 10 farklı filmde başrolde oynamıştır. 1941 senesinde tam iki defa evlilik yapmıştır. Daha sonraki senelerde koleksiyonculuk yapmaya başlamıştır. Üçüncü evliliğini ise bir armatör olan Niels Onstadile ile yapmıştır. Sonja Henie, 1960’lı senelerin ortalarında Lösemi hastalığı ile mücadele etmeye başlamıştır. Lösemi ile daha fazla mücadele edemeyen Sonja Henie, 1969 senesinde henüz 57 yaşındayken hayata veda etmiştir. Vefatı Paris – Oslo uçuşu esnasında gerçekleşmiştir. 

Andrea Dworkin, Amerikalı yazar, radikal feminist ve aktivisttir. Pornografi analizleri ile tanınır. Fakat 1974 senesinde başlamış olan feminizm kökenli yazıları 40 seneye dek yayılım göstermiştir. Edebiyatta solo kariyer tercih etmiştir. Kurgusal olmayan dokuz kitabı vardır. Bir kısa öykü ve iki de roman kaleme almıştır. Bunun yanı sıra ABD Anayasa hukuku uzmanı Catharine A. MacKinnon ile beraber bir eser de kaleme almıştır. Bu da aslında yazdığı eserlerin içi boş bilgilere değil aksine donanımlı bir sürece dayandığını kanıtlar niteliktedir. 

Andrea Dworkin’in yaptığı çalışmaların ana teması Batı kültürü, politikası ve toplumunun yeniden değerlendirilmesi işlemine dayanır. Bunu ise ataerkil bağlam üzerinden ele alıyor. Erkeklerin kadınlara uyguladığı cinsel şiddet ile bu durumu birbirine bağlayarak ele alıyor. Holokost, bekaret, lezbiyenlik, İsrail Devleti ve antisemitizm üzerine birçok şey yazdı. Sivil özgürlükler ve basın özgürlüğü ile alakalı kavramları inceledi. Bu kavramlar içerisinde yer alan kural ve dayatmaları eleştirdi. 

Cinsel siyaseti ele aldı, kimsenin konuşamadığı şeyleri konuştu. Cesur bir yazar ve feministti. Erkek üstünlükçü siyaset sistemini eleştirdi. Hayatı boyunca eserleri incelenmiş ve takdir edilmiştir. Andrea Dworkin vefat ettikten sonra hakkında bazı eserler yayınlanmıştır. Kendisi hakkında yakın zamanda Martin Duberman tarafından kaleme alınan bir biyografik eser yayınlanacak. Andrea Dworkin, güçlü bir kadın yazar olarak herkesin yaşamına dokunmayı kesinlikle başardı.