Bugün Günlerden Ne?

Altı Şapkalı Düşünme Tekniği, adını aldığı altı renkten oluşan ve her birinin farklı bir anlam yüklendiği altı adet şapkadan alır. Bu teknik, Edward De Bono’nun 1980'li yılların başında ortaya koyduğu bir düşünce geliştirme tekniğidir. Elde olan düşüncenin yan düşünceler ile desteklenmesi esas alınır. Bu teknik ile olaylara farklı açılardan bakmak ve daha çeşitli düşünmeyi öğretmek amaçlanır. Daha yapıcı olmayı ve uzlaşmayı sağlar. Grup çalışmalarında daha uyumlu ve fikir alışverişi yapabilmeyi sağlar. Bu Altı Şapkalı Düşünme Tekniği genellikle öğretmenlik bölümleri okuyan ya da pedagojik formasyon almak durumunda kalan öğrencilerin gördükleri eğitim bilimleri dersinde de yer alır. Bu tekniği uygulamak oldukça kolaydır. Bu teknikte her bir düşüncenin karşılığında bir renk vardır:

• Beyaz Şapka: Tarafsızlığı ve objektiftifliği yansıtır. Beyaz şapka açıklık ve kesin bilgiyi de simgeler. Bu şapka da şüpheye yer yoktur. Her şey net olmak zorundadır. Bu şapka pratikliği de sembolize eder.
• Mavi Şapka: Gökyüzünün rengi olduğu için sakinliği temsil eder. Mavi Şapka her olaya sakin bir şekilde yaklaşır. Soğukkanlı, kararlı bir yapısı vardır.
• Yeşil Şapka: Yeşil renk bolluk ve bereketin rengidir. Yaratıcı düşünceyi sembolize eder. Tüm sorunları çözmede gönüllüdür. Yeşil Şapka her zaman yeniliği savunur. Değişime açık ve değişimi seven bir şapkadır. Oldukça da üretkendir.
• Siyah Şapka: Siyah renk itibari ile de zaten soğuk bir renktir. Karamsarlığı ve olumsuzluğu simgeler. Bu şapka, her şeye olumsuz ve kötü tarafından bakmayı tercih eder. Her zaman şüphecidir.
• Kırmızı Şapka: Daha duygu boyutu yüksek bir şapkadır. Bu şapka da öznel ve soyut verilerden yararlanır. Empati yeteneği oldukça gelişmiştir. İnsanların olaylar karşısındaki hisleri ile ilgilenerek olaylara karşı taraftan bakabilmeyi sağlar.
• Sarı Şapka: Siyah şapkanın tam tersi olarak daha umut dolu bir şapkadır. Olaylara hep iyi yönünden bakar. Enerjik ve pozitiftir.

Bu Altı Şapkalı Düşünme Tekniği ile olaylar farklı açılardan çözümlenebileceği gibi insanların bir olaya çok farklı açılardan bakması da sağlanır. 

Hamilelik öğrenildiği andan itibaren ebeveynler tarafından bebeğinin günden güne ne gibi bir değişim gösterdiği ve anne karnında neler yaptığı, gelişimi ve davranışları da merak konusu haline gelir. Kimi ebeveyn bazı hamilelik uygulamalarından gün gün gelişimini takip ederken, kimi de bebeğinin dış etkenlerden olabildiğince olumlu etkilenmesi için ona klasik müzik dinletme gibi yöntemlere başvurur. Bir bebeğin anne karnında ağlayıp ağlamadığı da özellikle ebeveynler tarafından merak edilen başka bir merak konusudur.

Bir bebeğin ağlamayı öğrenebilmesi yüz kasları, solunum yolları gibi birçok sistem arasındaki uyum ve koordinasyon ile gerçekleşir. Bir bebek anne karnında sesli olmadan ağlayabilir. Aslında ağlıyor olması bebeğin gelişimi açısından önemli bir durumdur. Bir bebeğin anne karnında ağlayabilmesi vücuttaki beyin ve sinir sisteminin doğru çalıştığını gösterir.

Bir bebeğin ağlaması aslında bebeğin dış etkilerin farkında olduğunu, zararlı veya tehdit edici durumları algılayabildiğini, hayatta kalma mekanizmasının devrede olduğunu göstermektedir. Bebeğin anne karnındayken ağlaması ile ilgili yapılan araştırmalar da söz konusudur. Bu ağlama gerçekleşirken bebek ses çıkarmadığı için bu ağlamanın gerçek bir ağlama olup olmadığı hala tartışılmaktadır.

Çocuklar ve yetişkin bireyler için her 1000 kaloriden 14 gramı lif tüketimi içermektedir. Amerikan Beslenme Yönergesine göre günlük olarak sebze ve meyve gibi lifli yiyecekler tüketmemiz ve her 100 kalori için 14 gram kadar lif almamız gerekiyor.

Günümüz beslenme alışkanlıkları en çok da çocuklarımızı kötü yönde etkilemektedir. Çocuklar gerekli lifli besinleri tüketmediği sürece kabızlık, halsizlik, baş dönmeleri gibi rahatsızlıklarla karşılaşabilirler. Gün içerisinde çocuğunuzun meyve ve sebze tüketmesi bile çocuklarınızın gerekli lif miktarını almasını sağlayacaktır. Bu yüzden çocuklarınıza sağlıklı beslenilmesi ve yeterli ölçüde su tüketilmesi gerektiğini öğretmeniz gerekmektedir. Her yaş grubuna ve cinsiyete göre vücudumuza almamız gereken lif miktarları da değişmektedir. 

Amerikan Pediatri Akademisi önerisine göre:

• 1 ve 3 yaş arasındaki kız ve erkek çocuklarının günde 19 gr
• 4 ve 8 yaş arasındaki kız ve erkek çocuklarının günde 25 gr
• 9 ve 13 yaş arasındaki kızların günde 26 gr
• 9 ve 13 yaş arasındaki erkeklerin günde 31 gr
• 14 ve 18 yaş arasındaki kızların günde 29 gr
• 14 ve 18 yaş arasındaki erkeklerin günde 28 gr lifli besinler tüketmesi gerekmektedir.

Çocuklarda kişisel gelişim eğitimi, doğduğundan beri en dikkat edilmesi gereken ve özellikle de küçük yaşlarda verilmesi gerekilen bir eğitimdir. İlerleyen yaşlarda çocuğunuzun daha bilinçli olması, iletişim kabiliyeti ve anlama kabiliyetinin yüksek olması, bilişsel ve sosyal kabiliyetinin gelişmesi için gerekli ve yeterli eğitim verilmesi son derece önemlidir. Peki çocuğumuzun kişisel gelişimi için neler yapmalıyız?

Çocuğunuzu küçük yaşlarda piyano, keman, gitar gibi müzik aletlerini öğrenebileceği ve zaman harcamaktan zevk alacağı eğitimler alması için destek olabilirsiniz. Bu sayede hem kendileri için yeni yetenekler elde etmiş olacaklar hem de farkında olmasalar dahi ilerleyen yaşları için sosyal anlamda son derece önemli adımlar atmış olacaklardır. 

Küçük yaşlarda müzik aleti öğrenen çocuklarda özgüvenin daha da arttığını ve sosyal çevre ile daha uyumlu hareket ettikleri gözlemlenmektedir. Müzik aleti öğrenmenin yanında farklı diller öğrenebilir ya da şarkı da söyleyebilirler. Bu eğitimler beynin ön lobunu daha az çalıştırarak otomatik öğrenme becerisini arttıracaktır. Bu sayede de empati kurma gibi sosyal becerileri ve bilişsel, duygusal becerileri artmış olacaktır. Bu da kişisel gelişimleri açısından en önemli unsurlardan biridir.

Her insanın vücuduna belirli oranlarda kafein alması gerekir ve aşırıya kaçıldığında ise çok ciddi hastalıklar oluşabilir. Gelişme çağında olan çocuklarda kafein tüketimi aşırıya kaçılmamalıdır, aksi takdirde yeme bozukluğu, baş dönmesi, halsizlik gibi sorunlar ortaya çıkabilir ve bu da gelişme sürecini ise büyük oranda olumsuz yönde etkileyecektir.

Kafein; kola, enerji içecekleri gibi besinlerde bulunurken en çok bulunduğu içecekler ise kahve ve çaydır. Özellikle kalp ya da damar hastalığı bulunan kişilerin kafeinli besinler tüketmemesi gerektiğini unutmayalım. Uzmanlar genellikle 13 yaşından sonra vücuda kafein verilmesi gerektiğini savunuyor. Ancak bazı uzmanlar ise her yaş grubunun kafein tüketmesi gerektiğini ve bunun da belirli sınırlar içerisinde olması gerektiğini söylüyor. O halde gelin, hangi yaş grubu ne kadar miktarda kahve tüketmeli hep beraber inceleyim.

• 4 ve 6 yaşlarındaki çocuklar için günde 45 mg
• 7 ve 9 yaşlarındaki çocuklar için günde 62,5 mg
• 10 ve 12 yaşlarındaki çocuklar için günde 85 mg
• 12 ve 18 yaşlarındaki çocuklar için günde 100 mg kahve tüketilmesi gereklidir.

İnsan sağlığı için her besinden yeterli ölçüde almak gerekmektedir. Aşırıya kaçıldığı durumlarda ciddi rahatsızlıklar meydana gelebilir ve ilerleyen süreçlerde ise tedavi süreçleri zorlaşabilmektedir. Özellikle de gelişme çağında olan çocukların beslenmesine ve su tüketimine daha çok dikkat edilmesi gerekmektedir.

Hazır meyve sularının içerisinde fazla şeker bulunduğundan dolayı vücudumuza aldığımızda kan şekerimiz yükselebilir, şeker hastalığı, obezite ve eklem hastalıkları gibi sorunlarla karşılaşabiliriz ve bu durum da göz, kalp, böbrek ve damar hastalıklarına yol açabilir. Kişinin vücudundaki şeker oranı fazlalığı başta kalp ve göz olmak üzere birçok organa ciddi derecede zarar vermektedir. 

Yüksek kan şekeri vücutta yağa dönüşür ve karaciğer, böbrek gibi birçok organlarda yağ tabakası oluşmasına neden olur. Bu da çok ciddi bir sorun olduğundan dolayı, özellikle de gelişme çağında olan çocukların hazır meyve suları tüketmesi durumunda gelişme ve büyümeleri olumsuz yönde etkilenecektir. Çocuklarınıza hazır meyve suları vermek yerine onların sağlığı için kendi meyve sularınızı kendiniz yapabilirsiniz.

Çocuklarda küçük yaşta verilmesi gerekilen eğitimlerin en kolay ve zevkli yolu oyun oynayarak yapılmasıdır. Çocuklarınızın ilerleyen yaşlarda gerek sosyal gerekse bilişsel ya da duygusal anlamda ileri seviyede olmalarını, gerekli alışkanlıkları kazanmış, temizliğe ve düzene önem veren, empati kurma yeteneği yüksek, çevreye uyum sağlayabilen kişiler olmasını istiyorsanız öğrenmesi gereken temel kuralları ve gerekli eğitimleri küçük yaşlarda vermeniz gerekmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki zorla güzellik olmaz ve kurallar ve baskılar ne kadar artarsa çocuklarınızda o derece uzak kalmayı tercih edecektir. 

Çocuğunuza el yıkama alışkanlığını öğretmenin en iyi yolu oyun haline getirerek öğretmenizdir. Mesela el yıkama esnasında bir şarkı belirleyebilir ve şarkı ritmine göre çocuğunuzla beraber ellerinizi yıkayabilirsiniz. Ya da el yıkama esnasında çocuğunuzla beraber sayarak ne kadar sürede el yıkanması gerektiğini öğretebilirsiniz. Bu dediklerimizi uyguladığınızda lütfen unutmayın ki çocuğunuzun en büyük rol modeli sizsiniz ve sizden ne görürse onun için o doğru olacak ve onu yapmaya devam edecektir.

Çocuklarda oldukça önemli olan diş fırçalama eğitimini vermezseniz ilerleyen yaşlarda sürekli bir ağız problemi yaşarlar ve bu da gerek sosyal gerekse sağlık açısından hayatlarını çok fazla olumsuz yönde etkileyecektir.

Çocuklarınızın en büyük rol modeli aile bireyleridir. Bu kişiler anne, baba ya da kardeş olabilir. Bu yüzden bir rol model olarak çocuğunuzun nasıl bir birey olmasını istiyorsanız sizin de ona göre hareket etmeniz gerektiğini unutmayınız. Örneğin, çocuğunuza dişlerini fırçala emrini vermek yerine onlarla birlikte dişlerinizi fırçalayabilirsiniz. Böylelikle çocuğunuz da sizin gibi yapmak isteyecek ve diş fırçalama alışkanlığını kazanmış olacaktır. 

Bir diğer yöntem ise çocuğunuzun zevkine uygun figürlerde diş fırçaları alabilir, bir şarkı belirleyip ritme uygun diş fırçalama saatleri yapabilir, diş fırçalama tablosu oluşturabilirsiniz ya da diş fırçalandıktan sonra çocuğunuza ödül verebilir ve onu mutlu edebilirsiniz. Diş fırçalamanın yanında ağız sağlığı için dengeli ve düzenli beslenmek de oldukça önemlidir. Bu yüzden çocuğunuzun şeker, çikolata gibi yiyecekleri çok tüketmemesine dikkat etmelisiniz. Unutmayın ki çocuklarınıza eğitim vermenin en kolay yolu oyundan geçer.

Çocuklarınızın sağlıklı beslenmesi için en iyi eğitim yollarından birisi ilk olarak kendi beslenme şeklinizi ve evde pişirilen yiyecekleri değiştirmekten geçer. Çünkü, çocuklar aile bireylerini rol model olarak alırlar ve aile bireyleri ne yaparsa onlar için de doğru olan o olacaktır. Evde sürekli yağlı, sağlıksız yiyecekler pişirmemeye ve tüketmemeye dikkat etmeniz gerekmektedir.

Spor yapan kişiler için oldukça önemli olan protein, insan sağlığı için de oldukça gerekli olan bir besin kaynağıdır. Kas yapımı tamamen protein alımı ile ilgili olduğundan dolayı proteinli besinler tüketmeyi ihmal etmememiz gerekmektedir. Proteinli besinleri düzenli ve yeterli ölçüde tüketilmesi oldukça önemlidir.

Özellikle de sporcu çocukların daha iyi hareket etmeleri açısından kas güçlerinin çok dayanıklı olması gerekmektedir. Kas gücü gelişmesi de proteinli besinler tüketimi ile doğru orantılı olduğundan dolayı çocuğunuzun sağlığı için proteinli besinler hazırlamaya ve tükettirmeye çalışmanız gerekmektedir. Spor yapan bir çocuk için en iyi proteinli besin kaynakları ise; tavuk, balık, süt, yoğurt, et, ayran, peynir, cacık ve baklagillerdir. Çocuğunuzun yemek tercihine göre bu besinleri çeşitlendirebilir ve çocuğunuza verebilirsiniz.

Yumurta, anne sütünden sonra en proteinli yiyecek olarak adlandırılmaktadır. Çok fazla yararı bulunan yumurtayı tüketirken çok fazla aşırıya kaçılmamalıdır. Özellikle de gelişme çağında olan çocukların büyümesi açısından oldukça önemli bir yiyecek olan yumurta, tüketim esnasında aşırıya kaçılmadan ve her gün belli miktarlarda tüketilmelidir.

Yumurtanın içerisinde birçok vitamin bulunmaktadır. Örneğin, A ve D vitaminleri, çinko, demir ve kolin; çocuklarınızın beyin gelişiminde, büyüme ve gelişmesinde, bağışıklığın desteklenmesinde oldukça önemli bir role sahiptirler. En önemlisi ise, içerisindeki kolin sayesinde çocuklarda oluşabilecek kronik rahatsızlıkların gelişme riskini önemli ölçüde azaltmaktadır.

Gelişme çağında olan çocukların günde 1 tane yumurta tüketmesi gerektiği savunulmaktadır. 7. ayını dolduran her bebeğin yumurta tüketmesi gerektiğini savunan uzmanlar; 10. aydan sonra yumurta tüketimine küçük lokmalar ile başlanması gerektiğini, 1 yaş sonrasında ise omlet tarzında içerisine çeşitli salata ve domates tarzı yiyecekler koyulup tatlandırarak tüketilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Çocuğunuz yumurta tüketmek istemiyorsa ısrarcı olmamaya çalışın ve yaptığınız köfte ya da kek gibi yiyecekleri gizli bir hazineye dönüştürüp içerisine yumurta koyarak zenginleştirebilirsiniz. 

Süt; kemiklerimizin dostu, dişlerimiz için koruyucu ve yağ önleyicidir. En önemli besin kaynağımız olan süt; beynin gelişmesinde önemli rol oynuyor. Bağışıklık sistemine yardımcı olup enfeksiyonlara karşı kalkan oluyor. Ayrıca hücre ve doku oluşumlarında da önemli ölçüde yarar sağlıyor. Doğduğumuz andan itibaren tükettiğimiz ve tüketmemiz gereken sütün faydaları saymakla bitmez. Sadece bebeklikte değil çocukluk döneminde de büyüme ve gelişme açısından oldukça fayda sağlıyor. Dünyaya gözlerimizi açtığımızdan beri hep hayatımızda. En faydalı besin kaynağı her ne kadar anne sütü olsa da inek sütü de bir o kadar fayda sağlıyor.

Her yaş grubunun tüketmesi gereken süt oranı farklılık göstermektedir. Özellikle de inek sütünün kullanımı çok fazla aşırıya kaçıldığında süt alerjisi oluşturabilir ve bu da ciddi hastalıklara sebebiyet verebilmektedir.  Ayrıca sütün az kullanımı da çok kullanımı kadar zararlıdır. O yüzden sınırlı bir şekilde tüketmek her zaman daha iyi olacaktır.

Çocukların alması gereken günlük süt miktarı:

• 2 ve 3 yaşlarındaki çocuklar için günde 2 bardak
• 4 ve 8 yaşlarındaki çocuklar için günde 2,5 bardak
• 9 ve üzeri yaşlarındaki çocuklar için ise 3 bardak süt tüketilmesi gereklidir.

Her yaşta insan, gün içerisinde tüketilmesi gereken su miktarını tüketmediği durumlarda belli hastalıklarla karşılaşır ve bu hastalıklar tedavi edilebilir dahi olsa da su tüketimine dikkat edilmediği sürece çok riskli sorunlara sebebiyet verebilir. Ayrıca hastalığınızın ilerleyen zamanlarında tedavi süreci zorlaşabilir ve bu da daha ciddi sorunları oluşturabilir. Bu yüzden düzenli olarak gerekli su miktarını vücudumuza vermemiz ve bunun yanında da sağlıklı ve düzenli beslenmemiz gerekmektedir.

Çocuklarda tüketilmesi gerekilen su miktarı yaş gruplarına göre değişiklik göstermektedir. 1 ve 3 yaşları arasında olan çocukların 1 litre, 4 ve 8 yaş grupları arasında olan çocukların 1,2 litre, 9 yaş ve üzeri yaş grubunda olan çocukların ise 1,5 litre su tüketmesi gerekmektedir. Çocuklarınıza su içme alışkanlığı kazandırmak için suyun içerisine sevdikleri meyve ya da sebzeleri koyup tatlandırabilir ve su içmeyi daha zevkli bir hale getirebilirsiniz. Bir diğer yöntem ise ailecek su tüketme tablosu oluşturmaktır. Bu sayede çocuğunuza su tüketme alışkanlığını kazandırabilirsiniz.

Bazı vitaminler vücudumuzda sentezlenebilirken bazı vitaminleri ise dışardan almamız gerekmektedir. D vitamininin büyük bir kısmı vücudumuz tarafından sentezlenebilir ancak eksikliğinde ise çeşitli rahatsızlıklara sebebiyet verebilmektedir. Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinler yeşil bitkiler ve hayvansal ürünlerden oluşmaktadır. Vitamin eksikliği başta metabolizma yavaşlığı olmak üzere birçok hastalığı ortaya çıkarabilmektedir. Yeterli ve dengeli beslenmeyen kişiler için dışardan vitamin takviyesi alımına başvurulur.

Anne sütünde D vitamini yeteri kadar bulunmadığından dolayı yeni doğan bebeğinizin ilk günlerinden itibaren D vitamini takviyesine başlanılmalıdır. Anne sütünde normal ihtiyacın sadece 10'da 1'i kadar D vitamini bulunmaktadır. Bu nedenle yeni doğan bebeğinize doğdukları ilk günlerden yaklaşık 1 yaşına kadar düzenli olarak 400 ünite D vitamini verilmelidir. D vitamini eksiliği sonucunda bebeklik ya da büyüme çağında olan çocuklarda çeşitli hastalıklar ortaya çıkabilmektedir. Bu sorunları önlemek amacıyla bebeklere dışardan ağız yoluyla D vitamini verilmesi gerekmektedir. Eğer çocuğunuz ya da bebeğiniz için herhangi bir sorundan şüpheleniyorsanız ilk olarak bir doktora danışmanız gerekmektedir.

Meyve ve meyve sularının faydalarının oldukça çok olduğunu ve insan sağlığına büyük ölçüde fayda sağladığını hepimiz biliyoruz. Besin piramidinin beş besin grubundan birini de meyveler oluşturmaktadır. Meyve tüketilmediği durumlarda gerek yetişkinlerde gerekse çocuklarda ciddi hastalıklar oluşabilir. Bu yüzden gün içerisinde gerekli meyve tüketimini sağlamış olmamız gerekmektedir.

Tüketmemiz gereken günlük meyve miktarının yarısını meyve sularından sağlayabiliriz. Ancak bu meyve sularının hazır olmamasına ve organik sıkılmış meyve suları olmasına son derece dikkat edilmesi gerekmektedir. Yarım bardak meyve suyu bir meyveye eşdeğer ölçüdedir. Özellikle küçük çocuklar meyve sularını tercih ettikleri için çocuğunuz meyve tüketmek istemiyorsa meyve suyu vermeniz yararlı olacaktır. Yazın sıcak havalarda kahvaltılarda meyve suları tüketilmesi gıdalardaki demirin emilimini 2 kat kadar arttırabilmektedir.

Her yaş grubunun tüketmesi gereken meyve miktarları değişiklik gösterebilmektedir. Gelin birlikte hangi yaş grubu ne kadar meyve tüketmeli inceleyelim.

• 1 ve 4 yaşlarındaki çocukların günde 2 porsiyon
• 10 ve 18 yaşlarındaki çocukların ise günde 4 porsiyon meyve tüketmesi gerektiği söylenmektedir.

Hamilelik sırasında lazer epilasyon yaptırmanın bebeğe ya da anne adayına herhangi bir zararı olmadığı görülmüştür çünkü lazer epilasyon sırasında kıl kökleri lazer ışınları ile yakılır ve bu sırada radyasyon söz konusu olmaz. Bu nedenle de anne adaylarının, hamile olduğunu bilmeyen kadınların ya da hamile ve yeni doğum yapmış olan kadınların lazer epilasyona gitmesi herhangi bir sakınca içermez. 

Kimi durumlarda hamile kadınlarda hormonal değişiklikler nedeniyle aşırı tüylenme gözlemlenebilir. Bu durumda anne adayının hormonal bozukluk yaşaması nedeniyle lazer epilasyona gitmesi herhangi bir anlam ifade etmeyebilir çünkü tüy artışı gözlemlenecektir. Hamile kadınların bu sebepten dolayı lazer epilasyona gitmesi önerilmeyebilir ancak bebeğe ya da anneye zararlı olabilecek herhangi bir yöntemin uygulanmadığını söylemek mümkündür. 

Temiz ve hijyenik koşullara dikkat eden bir yerde lazer epilasyon işleminin yapılması, bebeğe ve anneye gelebilecek zararları önler. Hijyenik bir ortamda lazer epilasyon işlemi yaptırılmadığı durumda anne adayının mikrop kapması ve bebeğe de bu nedenle zarar verebilmesi söz konusu olabileceğinden dolayı anne adayının mutlaka hijyenik koşulları karşılayan bir alanda lazer epilasyon yaptırması önerilir.

Anne adaylarının hastaneye doğuma giderken almaları gereken pek çok önemli ürünü içeren doğum çantası, ebeveynlerin hastane içerisinde herhangi bir ihtiyaçlarını kolaylıkla giderebilmelerini sağlar. Bebeğin eşyalarından annenin gereksinim duyacağı ve babanın hastanede refakat ederken ihtiyacı olacağı her ürünü doğum çantasına koymak mümkündür. 

Pijama, çamaşır, terlik, sabahlık, emzirme örtüsü, göğüs uçları için nemlendirici krem, vücut losyonu, tuvalet ve temizlik malzemeleri gibi pek çok ürünü içeren bu çantanın içerisinde ayrıca bebek için çorap, eldiven, tulum, şapka, battaniye, bebek bezi gibi pek çok ürünün de olması gerekir. Bu tip ürünler hem babanın hem de annenin doğum sonrasında hastane içerisinde rahat edebilmesine olanak tanımaktadır. 

Hastane içerisinde bebeğe, anneye ya da babaya yönelik bir kıyafet ya da ihtiyaç alışverişi yapmak mümkün değildir. Eğer hastanede konaklanması gerekirse bu durumda ihtiyaç duyulabilecek pek çok farklı gereksinim olduğu da söylenebilir. Bu tip farklı ürünlerin ise doğum çantasında yer alması, anne ve babanın rahat etmesini sağlayacağı gibi ihtiyaçları temin etmekle uğraşmasını da gerektirmez. Bu nedenle doğum çantasının özellikle de hastanede yatılması gerektiği durumlarda gerektiğini söylemek mümkündür. 

Bebeğin oluşum ve gelişim süreçleri içerisinde bütün kimyasal ürünlerden uzak kalması, sağlıklı bir gelişim gösterebilmesi için son derece önemlidir. Bu nedenle de saç boyaları, kimyasal ürün içerme riski olan gıdalar ya da pek çok farklı kimyasal etkenden uzak durmak anne adayı için en iyisi olabilecektir.

Özellikle de hamileliğin ilk üç ayı içerisinde anne adaylarının saç boyasından uzak durmaları önerilir. İlk üç aydan sonra ise saçların boyanması gerekliyse anne adaylarının bitkisel içeriğe sahip olan saç boyalarını kullanması gerekmektedir. Kimyasal içeriği yüksek olan saç boyaların hem anne adayı hem de bebek için son derece zararlı olabilmektedir. 

Amonyak ya da ağartıcı içeriği olmayan saç boyalarının saç derisine uygulanmadan tercih edilmesi de ilk üç aydan sonra mümkündür. İlk üç ay içerisinde ise kimyasal ürünler ile olan teması her alanda en aza indirmek en iyisi olabilecektir. Ayrıca tercih edilen saç boyalarının hamileliğin geri kalan sürecinde de kafa derisine doğrudan uygulanması önerilmez. Bunun yerine röfle, ombre, gölge gibi işlemlerin tercih edilmesi çok daha sağlıklı olabilecektir ancak yine de tercih edilen boyaların içeriğine dikkat etmek gerekir. 

Çocuklarda son derece önemli olan su tüketme alışkanlığının ne kadar yararlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Su tüketme alışkanlığının küçük yaşlarda kazandırılması mühimdir ve kazandırılamadığı durumlarda ise çocuğunuzda çeşitli hastalıklar meydana gelebilir. Bu yüzden gerekli eğitimin küçük yaşlarda verilmeye başlanması her açıdan çok gereklidir.

Çocuklar gün içerisinde çok fazla hareket halinde olduklarından dolayı tükettikleri su miktarını ter yoluyla atabilmektedirler. Bu da daha fazla su içmeleri gerektiğini göstermektedir. Sadece saf su tüketen çocuklarda potasyum ve kalsiyum eksikliği görülür ve bu sorunlar da halsizlik, kusma, baygınlık gibi durumlara yol açabilir. Bu sorunların oluşmaması için çocuklarınızın maden suyu tüketmesi gerekmektedir. 

Saf su hiçbir insana yeterli gelmez. Çocukların mineralli su tüketmesi elektrolit ihtiyacının karşılanmasını sağlar ve bu da son derece önemlidir. Çocuklarınızın maden suyunu yeterli ölçüde tüketmesi çocuğunuza oldukça faydalı olacaktır. Uzmanlar; 15 yaş üstü çocukların günde 2 şişe maden suyu tüketmesi, 15 yaş altı çocukların ise günde 1 şişe maden suyu tüketmesi gerektiğini önermektedirler.

Potasyum birçok besinin içerisinde bulunan ve vücudumuz için büyük öneme sahip minerallerden biridir. Vücudumuz için bu kadar büyük öneme sahip olan bu besin değerini hem yetişkinlerin hem de çocukların alması çok önemlidir. Potasyum oranı da diğer birçok değer gibi dengede durmalıdır çünkü yüksekliği veya eksikliği insan sağlığı için tehlikeli ve hatta ölümcül olabilecektir. Vücudumuzdaki kalp, kas ve kemik sağlığı başta olmak üzere birçok yararı olan bu minerali özellikle gelişme çağındaki çocukların tüketmesi çok faydalı olacaktır.

Kalp-damar hastalıklarını, hipertansiyonu, felç veya inme riskini, böbrek taşlarını, kemik erimesini önleyen potasyum mineralini içerisinde barındıran kaynak ve yiyecekleri bilmek, çocuklarımız ve kendimizin öğünlerine katmak sağlığımız için çok faydalı olacaktır. Potasyum içeren besinler arasında başta kuru erik, ıspanak, patates, avokado, muz ve domates gelmektedir. Bunların yanında diğer potasyum kaynakları olarak kuru kayısı, kuru üzüm, böğürtlen, incir, kivi, kavun, şeftali, greyfurt, havuç, pancar, brokoli, enginar, karnabahar, her türlü yağsız et, mantar, kepekli tahıllar, adaçayı, ısırgan otu ve yağsız süt-yoğurt gibi besinler sayılabilir.

Günlük alınması gereken potasyum miktarını da bilmek oldukça önemlidir. 0-6 aylık bebekler için 400 mg, 7-12 aylık bebekler için 700mg, 1-3 yaş arasında 3.000mg, 4-8 yaş arasında 3.800mg, 9-13 yaş arasında 4.500mg, 14 yaş ve üzeri çocuklarda ise 4.700mg potasyum vücuda alınmalıdır. Bu oran emziren anneler içinse 5.100mg’dır. 

Egzama ciltte kuruluğa, pullanmaya, kaşıntıya ve kızarıklığa sebep olan kronik bir cilt problemidir. Egzama problemi yetişkinlerde olduğu kadar bebeklerde de görülebilmektedir. Atopik egzama, bebeğin bağışıklık sisteminin zararsız maddelere karşı da tepki verme eğilimi olduğunu göstermektedir. Bunun dışında bebekleri fazlaca etkileyen egzama türleri arasında kontakt dermatit, el ayak egzaması ve seboreik dermatittir. 

Bebeklerde egzamaya sebep olabilecek durumları bilmek, bebeğimizin cilt sağlığını korumak için çok önemlidir. Yumurta ve buğday gibi yiyecekler egzamaya sebep olabilen besinler arasında sayılmaktadır. Hayvan tüyleri, deterjan veya kimyasal maddeler de cildi tahriş etmesi sebebiyle egzamayı tetikler. Bu yüzden bebeğimizin kıyafetlerini cilde uygun ve içeriğinde zararlı maddelerin olmadığı temizlik malzemeleriyle yıkamalıyız. Yine alerjik bebekler için evcil hayvanlar ve onların tüyleri de egzamaya sebep olabilecektir. Egzama bu somut dış faktörlerin dışında stres ve duygusal olaylar sonucu da ortaya çıkabilir. Egzama için en yaygın tetikleyicilere sabun, bakım ürünler, deterjanlar, sentetik kumaşlar, ev tozu, süt, buğday ve yumurta örnek olarak gösterilebilir. Egzamanın bilinen kesin bir tedavisi yoktur fakat bilinçli bir şekilde davranılırsa semptomları kontrol altına almak mümkün olacaktır. Egzamanın tetiklendiği durumlarda doktor önerisiyle alınan merhem ve kremler de semptomların azaltılmasına yardımcı olabilecektir.