Bugün Günlerden Ne?

Film izlemeyi hepimiz çok severiz ancak sevdiğimiz türde filmleri bulmak bir hayli zor olabilir. Bu nedenle bazılarının çok sevdiği bazılarının pek sevmediği bir tür olan gerilim türünde en iyi filmleri bulmaya çalıştık. İşte gerilim temalı 3 film önerisi.

1. Bird Box

Josh Malerman tarafında kaleme alınan Bird Box isimli roman 2018 yılında film olarak da karşımıza çıkar. Yapılan bir deney sonucunda bir portal açılır ve bu nedenle de insanların görünce akıl sağlığını yitirdiği varlıklar dünyanın dört bir yanına dağılırlar. Bu varlıkları film boyunca sağ kalan karakterler gibi biz de görmemekteyiz ve bu da gerilimi hat safaya çıkartmaktadır. Son umut olarak bir eve sığınan ve hamile Malorie’nin hayatta kalma çabası anlatılmaktadır.

2. In the Tall Grass

Yine kitaptan uyarlanan bir film olarak karşımıza çıkar In the Tall Grass. Ünlü yazar Stephen King ve Joe Hill tarafından kaleme alınmıştır ve kitabı kadar filmi de muazzamdır. Bir araba yolculuğu yapan iki kardeş uzun otların arasından bir çocuk sesi duyar ve yardım etmek için otların arasına girer. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar çıkış yolunu bir türlü bulamazlar. Daha sonra otların arasında kaybolmuş ve zaman algısını yitirmiş başka insanların da olduklarını keşfederler ve olaylar gelişmeye başlar.

3. Split

Psikolojiye merakı olan herkesin izlemesi gereken oldukça ilgi çekici ve bir o kadar da tüyler ürpertici bir filmdir Split. James McAvoy’un ne kadar yetenekli bir oyuncu olduğunun da oldukça güzel bir kanıtı olan bu film, 24 farklı kişiliğe sahip olan Kevin’ın üç genç kızı kaçırması ile olaylar başlar. Çoklu kişilik bozukluğu hastalığı nedeni ile Kevin kendini bazen bir çocuk, bazen bir kadın, bazen ürkütücü bir adam olarak görmektedir. Bazen oldukça neşeli bir karaktere dönüşürken bazen ise sinirli bir ruh haline sahip birisinin kişiliğine bürünmektedir. Kaçırılan gençlerden Casey, diğer iki kızdan daha farklı olarak karşımıza çıkar. Kurtulmak için daha akıllıca hareket etmekte ve olabildiğince korkusunu saklamaya çalışmaktadır. 
 

V for Vandetta…

Bu film için ben “bilinçaltımın anarşisi” diyorum. Böyle ifade edince zihinlerde siyasi bir metafor canlanmasını istemem.Daha çok psikolojik bir metafor kastediyorum. Tabiki film içeriği gereği siyasi fakat, amaca gidilen yolda kahramanın yaşadıkları ve yaşattıkları, uyguladığı yöntemler ve uygulayış tarzı, karakterin üslubu hedefini gerçekleştirmede ona yardımcı olmuştur. Ki kitleleri etrafında toplamayı başarmıştır. Kurgudaki bu detaylar bilinçaltı anarşisi olarak psikolojik anlamda bir metafor canlandırıyor gözümde… O yüzden bu tabir ile ifade etmeyi uygun gördüm.

Film bir ülkede yolunda gitmeyen siyasi düzeni konu eder. Tabiki baştakilere göre her şey yolundadır. Çünkü kuralları onlar koymakta, ülkeyi kendi istedikleri şekilde yönetmekte, halkı her daim denetim altında tutmaktadır. Ama denildiği gibi yolunda gitmeyen şeyler vardır.

Neler mi vardır, yolunda gitmeyen? Mesela sokağa çıkma yasağı vardır, basın ve yayında ambargo vardır, öyle ki ülke halkı bazı yiyeceklerden mahrumdur, kültür ve sanata değer verilmemektedir, inanca aykırı hiçbir durum ve davranış kabul görmemektedir. Aykırı insanlar var ise cezalandırılmakta, tutuklanmakta, işkenceye maruz bırakılmakta ve hatta öldürülmektedir.

Bu gibi durumlar karşısında kahramanımız Guy Fox maskesi takan V, halkı kendine getirmek ister. Onlara unuttuğu bir takım değerleri hatırlatmaktadır. Hem sözle hem de eylemle… Burada sözlerin tamamına yer veremeyeceğiz tabi ama ikna edici olduğunu belirtebilirim. Eylem olarak da öncelikle adliye binası yıkılıyor, daha sonra sorumlu kişiler öldürülüyor ve en sonunda parlamento binası yıkılıyor. Nasıl ve ne şekilde olduğunu izleyerek öğrenebilirsiniz.

Burada bir konuya da değinmek gerekir.V bütün bunları zamanında kendi yapılan kötülüğün intikamını almak için de yapmaktadır.

Peki neydi ona yapılan?

Bu kısmı gizemli bırakıyor, filmi izlemeye yönlendiriyorum okuyucuyu.

Sonuç olarak kahramanımız V amacına ulaşır, bu amaç uğrunda ölecek olsa bile… 

Çünkü ona göre "bu maskenin ardında etten fazlası var, bu maskenin altında bir fikir var ve fikirlere kurşun işlemez…”

Dizi izlemeyi hepimiz severiz ama kaliteli dizi bulmak epeyce zordur. Bu nedenle hemen hemen herkesin sevebileceği yerli dizileri araştırdık. İşte 4 yerli dizi önerisi...

1. Andropoz

Yorucu bir günün ardından çok düşünmek istemiyor ve yalnızca gülmek mi istiyorsunuz? Andropoz tam da size göre bir dizi. Başrollerini Engin Günaydın, Tamer Karadağlı ve Derya Karadaş’ın yer paylaştığı dizi bizleri Ege kıyılarına götürüyor. Oldukça sıradan bir ailenin başına, ailenin babası Yusuf’un andropoza girmesi ile aksiyon dolu olaylar gelir. Ekran başından ayrılmadan sezonu bitireceğinize emin olabilirsiniz.

2. Sıcak Kafa

Bilimkurgu severler ekran başına, Sıcak Kafa tam da sizin için çekilmiş bir dizi. Ülkemizde bu tarz bilimkurgu dizilerinin pek çekilmemesi nedeniyle Sıcak Kafa aslında güzel bir başlangıç olabilir. Dizide bir takım eksikler ve hatalar olsa bile kesinle mutlaka izlenmesi gereken dizilerin başında yer alıyor. Konuşma yolu bile bulaşan ve ‘abuklama’ bir hastalık dünyayı sarsar. Bu hastalığa bir şekilde bağımlılık geliştiren Murat Sivayus ise hastalığın çözümünü arkadaşları ile bulabilecek mi merak konusu. NOT: Kocaeli’yi Unutma...

3. Behzat Ç.

Yeni sezonu ile karşımıza gelen Behzat Ç. Türk yapımı en iyi polisiye dizilerden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Başkomiser Behzat Ç. , karakter olarak birbirinden tamamen farklı ekibi ile birlikte Anakara’da yaşanan cinayetleri çözer. Bu dizini bu kadar başarılı olmasının sebebi ise karakterlerin bizden birisi gibi olması ve tüm olumsuz olaylara rağmen yüz güldüren sahnelerin bolca mevcut olması olabilir. 

4. Kardeş Payı

Mucit ve aynı zamanda tesisatçı olan iki kardeşin borla çalışan arabayı bulmaya çalışmasını anlatan dizi Türk dizi tarihindeki en komik dizilerden birisi olabilir. Kardeş Payı, özellikle mahalle kültürünü yansıtması ve o mahallede yaşayan sıradışı kişilerin bir araya gelmesiyle oluşan mozaik nedeniyle çok önemlidir. Metin, Ali, Feyza, Sezai, Hilmi, Yiğit, Kartal, Turgut, Tahsin ve Himayet bu dizin olmazsa olmaz karakterleridir. Her yapımda bir başrol olsa da bu dizide başrol oyuncuları kadar yan roller de oldukça önemlidir.
 

Hepimiz yorucu bir haftanın sonunda pazar günleri keyifle film izlemeyi severiz. Peki ya film seçme konusunun zorluğu... İşte sizler için bu zorluğu ortadan kaldıracak hem eğlenmenize hem de genel kültürünüzü arttırmanıza yardımcı olacak mutlaka izlemeniz gereken 5 film listesini oluşturduk.

1. Umudunu Kaybetme

Will Smith ve oğlu Jaden Smith’in birlikte rol aldığı ve baba – oğlu canlandırdığı Umudunu Kaybetme oldukça etkili ve sürükleyici bir filmdir. Yönetmenliğini Gabriele Muccino’nun yaptığı film kesinlikle izlenilmesi gereken filmlerin başında yer almaktadır.

2. Şuursuz Aşk

İzleyenleri göz yaşlarına boğacak Şuursuz Aşk, akıl hastanesinde geçen ve hüzünlü bir aşkı konu alan oldukça güzel bir Türk filmidir. Başrollerini İsmail Hacıoğlu, Ebru Şahin ve Ayşegül Günay paylaşmaktadır. Dönemin siyasi olaylarına da değinen film neden daha önce izlemedim de dedirtecek bir filmdir.

3. Enola Holmes

Ünlü dedektif Sherlock Holmes’ı hepimiz tanırız pek ya kız kardeşi Enola... Aslında Sir Arthur Canon Doyle, Enola Holmes isimli bir karaketer kaleme alınmasa da keşke kitaplarda da yer alsaydı dedirtecek bir karakter olarak karşımıza çıkar. Dönemin ataerkil zihniyetine karşı çıkan ve ağabeyi gibi dedektif olmak isteyen Enola’nın başından geçen bir dizi olayları anlatmaktadır film. Annesi gibi bulmaca çözme konusunda son derece yetenekli olan Enola’nın isminde bile bir gizem yatmaktadır. Daha önce kullanılmamış bir isim olan Enola, alone kelimesinin tersten yazılışıdır ve bu kelime de yalnız anlamına gelmektedir.

4. Der Untergang

Der Untergang, bir diğer değişle Çöküş Nazi Almayasının son zamanlarını olukça güzel bir şekilde ekrana yansıtmayı başarmıştır. Özellikle belgesel tadında bir yapım olması ve olayların tamamen gerçek hayattan alınarak seyirciye aktarılması filmi çok daha çekici bir hale getirmiştir. Bruno Ganz, Alexandra Maria Lara ve Ulrich Matthes gibi başarılı oyuncuların yer aldığı film başarılı oyunculuklar nedeni ile de izleyiciyi ekrana kitlemeyi başarmaktadır.

5.Hichki

Başrılı Hindistanlı oyuncu Rani Mukerji’nın başrol oyunculuğu yaptığı Hichki, özellikle değindiği sosyal konular açısından oldukça başarılı bir yapımdır. Tourette sendromlu bir kadının zorluklarla dolu olmasına rağmen rengarek olan hayatını anlatmaktadır. 

Netflix’te izlenmesi gereken diziler denildiğinde akla ilk olarak Narcos, Black Mirror veya da La Case de Papel gibi yapımlar gelebilir. Bu dizleri zaten neredeyse her Netflix dizi öneri listesinde zaten görebilirsiniz. Yazımızda herkesin çok bilmediği ancak izlemesi büyük keyif verecek, kaliteli yapımlardan bahsetmek istiyoruz. Tamamı IMDb platformunda 8 üzerinde puan almış ve bize göre Netflix dizileri arasında mutlaka izlenmesi gereken çok keyifli 5 diziyi sizlere sıralamak istiyoruz.

Netflix’te İzlenmesi Gereken 5 Dizi

Netflix en iyi diziler listeleri çok kabarık ve gerçekten de dolu doludur. Ancak bu listelerin tek olumsuz tarafı artık hep aynı yapımlardan söz ediyor olmasıdır. Biz size Netflix’te yer alan ancak çok bilinmeyen ama mutlaka izlenmesi gereken 5 diziden söz etmek istiyoruz. Bu diziler:

1. BoJack Horseman (2014-2020)

IMDb puanı 8,8 olan BoJack Horseman yetişkinlere özel bir animasyon dizisidir. 80’lerde çok popüler olan ancak batmış bir yıldızın konu edildiği animasyon dizisi, Netflix’te mutlaka izlenmesi gereken bir dizidir.

2.Unorthodox (2020)

IMDb puanı 8,0 olan Unorthodox pandemi döneminde Netflix’te yayınlanmaya başlanan ve pek çok kişinin dikkatini çeken bir dizidir. Sadece 4 bölümden oluşan bu mini dizi, kadınların gördüğü zulmü bir kez daha gözler önüne seriyor.

3. The Haunting of Hill House (2018)

Korku dizisi sevenlere önerebileceğimiz en iyi yapımlardan biri IMDb puanı 8,6 olan The Haunting of Hill House olacaktır. Geçmiş ve şimdi arasında geçen ve dizi, bir ailenin geçmişte yaşadığı kötü anılarla tekrar yüzleşmesini konu alır.

4. Mindhunter (2017-2019)

Yalnızca 2 sezon süren Mindhunter IMDb puanı 8,6 olan harika biri dizidir. FBI özel biriminde görevli olan iki ajanın, seri katiller ve tecavüzcüler üzerinde yapmış oldukları araştırmaları konu alıyor.

5. Bir Başkadır (2020)

Netflix Türk dizileri arasında belki de en başarılı yapım olan Bir Başkadır önereceğimiz son dizidir. Birbirlerinden farklı karaktere sahip olan bambaşka insanların yollarının kesişmesinin anlatıldığı dizi, farklılıkların bizleri ne kadar rahatsız ettiğini de gösteriyor.

Netflix mutlaka izlenmesi gerekenler listemizde bizim için mutlaka izlenmesi gereken 5 diziye yer verdik. Ne islesem diye düşünüyor ve aynı dizi önerilerinden sıkıldıysanız, göz atabilirsiniz. 
 

Yedi Güzel Adam dizi adını Cahit Zarifoğlu' nun Yedi Güzel Adam kitabından almıştır. 2014 yılında TRT 1 ekranlarında yayınlanmaya başlayan dizi Yedi şairin hayatını ve yaşadıklarını anlatır.  Bu Yedi şair ; Cahit Zarifoğlu, Adil Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Mehmet Akif İnan, Nuri Pakdil, Ali Kutluay gibi yazar ve şairlerimizdir. Dizide Cahit Zarifoğlu' nun abisi Sait Zarifoğlu'na şair olmamasına rağmen çokça yer verilmiştir. Bu şahsiyetlerden kimisi  Kahramanmaraş'ta eğitim almış, kimisi de Kahramanmaraş' ta doğmuş kişilerdir. Hatta Adil Erdem Bayazıt, o dönemin epey sözü geçen, varlıklı Bayazıt ailesindendir. Hali hazırda Maraş'ta  Bayazıt Konağı hâlâ durmaktadır.  Dizide edebiyattan, şiirden, şairden çokça bahsedilir. Sürekli şiirler yazan, okuyan şairler edebiyatı sevdirmek için bir hayli uğraşır. Özellikle Adil Erdem Bayazıt bir edebiyat öğretmenidir ve öğrencilerine edebiyatı sevdirmeye çalışır. Aynı şekilde Cahit Zarifoğlu da vekil öğretmenlik yapmaktadır. Bu iki şair Kahramanmaraş Lisesinde namı diğer Kara Lise' de eğitim görmüş ve yine aynı lisede öğretmenlik yapmışlardır.  Okula Kara Lise denmesinin sebebi ise öğrencilik yıllarında yedi güzel adamın okulun bir kısmını siyaha boyamasıdır. 

O dönemde Maraş'ta yaşanan huzursuzluklar, sağ- sol meseleleri, alevi- sünni çatışmaları, insanları birbirine kırdırmak isteyen dış güçler de işlenmiştir dizide. Maraş halkının ne kadar birbirine bağlı olduğunu, o kadar uğraşlar sonucu dış güçlerin yine de isteklerine karşılık bulamamalarına yer verilir.  Dizide her fikirden insanın yine aynı ortak noktada buluşması, önemli olanın her zaman sevgi olduğu vurgulanmaktadır. Birlik ve beraberlik mesajı oldukça barizdir. Dizide genellikle eğitimciler insanları bilinçlendirmeye ve topluma kazandırmaya çalışmaktadır. Bunu da edebiyat ile yapmaya çalışırlar. Kişinin en büyük silahının taş, sopa, tüfek değil de fikir, düşünce, kalem ve yazmak olduğunu öğrencilere aşılamaya çalışırlar. Onları saptıkları yanlış yoldan çevirmeye çalışırlar. 
Yedi Güzel Adam dizisinin oyuncuları; Uraz Kaygılaroğlu, Baran Akbulut, Yıldız Çağrı Atiksoy, Kemal Uçar, Orhan Kanalp ve Mertcan Sevimli, Fatih Murat Teke'dir.  Dizinin yönetmeni Adnan Güler'dir. Pusula Film tarafından yapılan bu dizi, toplam 39 bölüm oynamıştır. 

See, başrollerini Jason Momoa, Alfre Woodard, Hera Hilmar ve Sylvia Hoeks'in paylaştığı, görme yetisini kaybetmiş bir toplumun, görmeden his duyuları ile yaşam mücadelesi vermesini, hayatta kalmaya çalışıp, hisler ile tüm ihtiyaçlarını karşılamasını anlatan bir dizidir. Dizide, uzak bir gelecek anlatılır. Görme duygusunun daha önce var olduğunu ama artık herkesin bu yetiyi kaybetmesini ancak gözleri gören birilerinin doğması ile görmenin yeniden geleceği anlatılır. Gözleri görmeyenler için görenler birer cadıdır. Görmeyenler görenleri yakalayıp öldürmek isterler hatta bundan için cadı bulanlar tayin ederler. Dizinin baş karakteri, Baba Voss isminde güçlü, cesur bir savaşçıdır. Alkenny köyünde yaşayan Baba Voss kendinden olmayan ikiz çocuklara babalık yapar. Çocukların öz babaları görme yetisi olan bir adamdır. Ancak çocukları ve çocukların annesini bırakıp gitmiştir. Yıllar sonra onu bulmaları için Baba Voss ve yanında bulunan kahin Paris'e emanet etmiştir. Bu çocukların gördüğünü bilen Alkenny köyü sakinleri onları öldürmek ister ama Baba Voss onları hep korur. Çocuklar büyüyüp babalarını bulmak uğrunda her şeyi göze alırlar. Bu sırada Baba Voss onlara her zaman destek olur. Bunun için uzun bir yolculuğa çıkarlar o sırada kraliçenin askerleri tarafından bir saldırıya uğrarlar ve Maghra yani çocukların annesi ortadan kaybolur. Maghra herkesten gizlemiştir ama aslında o bir prensestir. Kanzua kraliçesinin kardeşidir. Kraliçeden, onun kötülüklerinden ve sapkınlıklarından kaçmak için kendini yıllarca gizlemiştir. Ancak bu uzun yolculukta kocasına ve çocuklarına saldırmamaları için askerlerin yanına gidip kim olduğunu anlatır. Bundan sonra durum çok değişir. Çocuklar öz babalarını bulmaya giderler ama ondan kötülük görürler. Baba Voss oönve onları kurtarır sonra Maghra'yı bulur. Maghra ablasının elinden yönetimi aşır ve kraliçe olur. Baba Voss bu uğurda kardeşinin ülkesi ile savaşır ve savaşı kazanır. Daha sonra da sessiz bir şekilde eşini ve çocuklarını onlar uyurken öpüp orayı terk eder. 

Dizi bazen görmenin, gözlerin insanı yanıltacağı, asıl önemli olanın hep hisler olduğu mesajını da verir. 

Aamir khan'ın başrolünde oynadığı aynı zamanda yönetmenliğini de yaptığı 2007 yapımı bir hint filmidir. Bu filmde Ishaan Awasthi adında bir çocuğun öğrenme güçlüğü ve hırçınlığı yüzünden hem ailesinden hem de okuldaki öğretmen ve arkadaşlarından sürekli kötü muamele görmesini anlatıyor. Ishaan'ın çok çalışkan bir abisi olduğu için babası sürekli Ishaan'ın abisi ile karşılaştırıyor. Öğretmenlerinden ve mahalledeki çocukların annelerinden her gün eve Ishaan adına şikayet geliyor. Bu yüzden babası Ishaan'ı yatılı okula veriyor. 

Ishaan bu duruma çok üzülmesine rağmen babası dinlemiyor onu. Ishaan'ı Ram Shankar adında bir resim öğretmeni farkediyor ve onun Disleksi hastası olduğunu, diğer çocuklardan farklı olduğunu ve öğrenme güçlüğü yaşadığını ailesine anlatıyor ve onunla özel olarak ilgileniyor. Ishaan'ı okumayı yazmayı öğretiyor ve onun resim var olan resim yeteneğini ortaya çıkarıyor. Düzenlenen bir resim yarışmasında onu yetiştiren hocasını dahi eleyerek birinci oluyor. 

Bu film bizlere her çocuğun kendine has özellikleri olabildiğini, hepsini birbiri ile kıyaslamamamız gerektiğini anlatıyor. 

Yarım daire şeklindeki bir sahnede düet yapan iki sanatçının konserini izlediğinizi düşünün. Bu konseri görüntüleyecek olan kameralar konserin kaydını, onları gören kalabalığın içerisinden alır. 180 derecelik hayali bir çizgi, yani sahne ile sahne arkasını birbirinden ayıran perde, sanatçıları bir yarım daire içinde tutar. Kameralar da bu 180 derecelik çizginin ayırdığı dairesel alan etrafından çekim yapar. Eğer arkadaki perdenin arasında da bir kamera varsa çekim sırasında perdenin olduğu alandan kaydedilen sahne, bir aks atlamasına neden olur. 

Filmlerde özellikle de çarpıcı sahnelerdeki değişimlerin öne çıkarılabilmesi adına aks atlamasının sıklıkla kullanılması mümkündür. Örneğin Requiem For A Dream filminde Harry’nin annesindeki hap ve uyuşturucu değişimleri fark etmeye başladığı sahnede bir aks atlaması gerçekleşmektedir çünkü bu, Harry’nin bir şeylerin farkına varmakta olduğunu bizlere anlatır. Ayrıca kimi zaman filmlerde bu teknik çok önemli dönüm noktalarında da bir belirleyici olarak kullanılabilmektedir. 

The Shining, Requiem For A Dream, Batman: Kara Şövalye, Pulp Fiction gibi pek çok filmde özellikle de dönüm noktalarında ya da ciddi bir olayın fark edildiği anlar gibi önemli noktalarda aks atlamasının yaşanması mümkündür. Yönetmenler bunu bir imza olarak ya da bir önemini anlatmak amacı ile kullanabilirler.

Filmin romanı yazıldığında tıbbi olanakların yetersizliğine, gençlerin çok erken yaşta uyuşturucuya başlamasına bir eleştiri olarak pek çok gönderme yer alıyordu ve film de bunları çok iyi şekilde gösterebilmişti. Ancak filmin asıl amacı uyuşturucuyu kötülemek değildi. Film aslında insanların istekleri, arzuları ve hayatlarına genel bir bakış sunmak istiyordu. 

Arzuların ve genel hazzın zirvede olduğu bu filmde Sara Goldfarb başlarda bir tüketim bağımlısıydı. Yalnızca yiyeceklere karşı değil aynı zamanda sunulan ürünlere ve televizyona karşı da bir bağımlılığı vardı. Bu bağımlılıkları ise onun arzularıydı ve asla kendisine engel olamıyordu. Harry ve arkadaşı ise birer uyuşturucu bağımlısıydılar ve hayatlarında herhangi bir meziyetleri olmadığı için en iyi bildikleri işi yaparak, yani uyuşturucu işine girerek hayatlarını düzene sokmak istiyorlardı. Ancak yine de uyuşturucu onların bağımlılığı ve arzularıydı. Marion ise hem para hem de uyuşturucu konusunda sınır tanımaz bir arzuya sahipti ve bunu elde edebilmek için bildiği her yola başvuruyordu. 

Aslında bize yalnızca arzu ve bağımlılıklar gösterilmek istenmiyordu. Aynı zamanda insanların arzularının onları nasıl hazcı bir yaşama sürükleyebileceği ve bu yaşamın bizi nasıl kötü etkileyebileceği de hissettiriliyordu. Herkesin kendi düşü, kendi arzusu filmde açık şekilde görülebiliyordu ancak nihayetinde hiçbiri beklediği ve istediği hayata arzuları sayesinde erişemiyordu. Hepsinin düşleri için bir ağır niteliğinde olan çarpıcı film müziği ise bizlere adeta yakılan ağıtın derinliğini hissettirilebiliyordu.

Pek çok farklı içeriği, temel yapı taşı ve teması olan bu filmde kullanılan pek çok teknik; izleyicinin karakterler ile bağ kurabilmesini kolaylaştırmakla kalmadı. Aynı zamanda karakterlerin gelişim süreçlerine de adım atabilmemize olanak tanıyan Requiem For A Dream, “Uyuşturucudan uzak durun.” mesajı vermek amacına sahip olmasa da hazcı bir dünyada gerçek bir hayat sürdürülemeyeceğini net şekilde gösterebilmiştir. 

Her bölümünde farklı bir temanın işlendiği Black Mirror dizisi, adının anlamını çok sorgulatan bir yapım oldu. Son derece ilgi çekici ve sıra dışı temalara sahip olan her bir bölümü adeta bir film kalitesinde olduğu için kısa sürede izleyicilerin ilgisini çeken Black Mirror, adının anlamını günümüzdeki en sık kullanılan aletlerden alıyor.

Evdeki elektronik iletişim cihazlarını gözünüzün önünden geçirin. Televizyon, tablet, bilgisayar, telefon ve benzeri iletişim sağlayan teknolojik aletlerin hepsinin ekranlarının bir nevi birer ayna olduğunu ancak siyah birer ayna olduğunu fark etmiş miydiniz? Sizi daha karanlık gösteren bir aynaya baktığınız dikkatinizi çekmiş miydi? İşte Black Mirror adını tam olarak bu kara aynalardan alıyor. 

İnsanların daimi bir kara ayna içerisinde olduğunu, insanlığın tamamının kendisini daha karanlık yöne doğru geliştiren bu teknolojik aletlere hapsolduğunu gösteren Black Mirror dizisi, teknolojinin insanlığın sonunu getirebileceğini pek çok farklı bölümünde de işliyor. Bu temaların her biri oldukça ileri teknolojileri içerse dahi günümüzdeki akıllı süpürgelerden çocuk oyuncaklarına kadar her ürünün birer kara ayna olabileceğini bizlere yansıtıyor ve insanlığın teknoloji içerisine hapsolması halinde sonunun teknoloji nedeniyle gelebileceğini vurguluyor. 

Squid Game son zamanlarda en çok izlenenler listesinde bir numaradaki yerini koruyan yapımlardan biri haline geldi. Peki, onu özel yapan işlediği tema mıydı yoksa konu akışının farklı şekilde sunulması mıydı? Karakter gelişimleri mi bu diziyi bu kadar özel yaptı? Aslında kısa bir dizi olmasına rağmen tek seferde birden çok şey sunabildiği için bu kadar çok sevilen Squid Game, izleyiciyi merakta bırakması ile çok sevildi. 

Her bölümde birbirinden farklı oyunlar ile yarışmaya katılan kişilerin elenmesi ya da başka bir deyişle ölmesi, yeni bir tema olmamasına rağmen Squid Game’in çok sevilmesine neden oldu. Hunger Games, %3 ve benzeri yapımlarda gördüğümüz elenme temasının bu filmde de yer alması aslında yeni bir durum değildir. Ayrıca elit ve zengin kesimin sırf eğlence için insanların ölümünü izlediği sekans da sadece Squid Game’e özel bir durum değildi çünkü daha önceden bu durum pek çok farklı film ve dizide görülmüştü. Buna rağmen çocuk oyunlarının bu çılgın ve korkunç temayı içermesi, son derece farklı bir yaklaşım olarak kabul edilebilirdi. 

Karakterlerin yaşamlarına genel bir bakış atılması ve onların aileleriyle ya da çevreleri ile oyuna girmeden önce nasıl bir hayata sahip olduğunun aktarılması; izleyici ile karakterlerin bağ kurabilmesini sağladı. Her bir karakter öldüğünde geride kalan ailesi ya da sevenleri için üzülen izleyici, dizi ile net şekilde bağ kurabildi. Her ne kadar karakterleri detaylı şekilde tanımak için fırsat bulamamış olsak bile her bir karakterin özel yaşamına atılan bir bakış dahi onlar ile empati geliştirilmesine yardımcı olabildi. 

Squid Game her ne kadar bilindik bir temayı işlemiş olsa bile farklı ortamı, ilgi çekici set tasarımları, CGI görüntüleri ve genel bütünlüğü ile insanların hoşuna gitti. Bu nedenle de alışılmışın dışına pek çıkılmamış olunsa dahi karakterler ile iyi şekilde bağ kurduran, hikayeyi yaşatan ve merak uyandıran içeriği ile izleyicilerin dikkatini çekmeyi başardı.

 “Bir manifesto yazıyorum, çünkü diyecek hiçbir şeyim yok. İkna ihtiyacım olmadığından beri kendi adıma konuşuyorum (…) Birinin bir şeye bağlı kalmadan da mutlu olabileceğini anlamıyorsunuz. Ben sistemlere karşıyım. Prensipte en kabul edilebilir sistem, hiçbirini kabul etmemektedir (…) Bizi doğru düzgün anlamayanlara, küçümsenemez bir aşağılamayla diyoruz ki; bize karşı kendini yargıç olarak gören sizleri, yarın bizler yargılayacağız.” 

 Asıl konuya gelmeden önce sormak istiyorum; yukarıda ki resme bakınca ne gördünüz? 12 farklı kişi mi? İyice bakın. Yoksa farklı karakterlere bürünmüş olan sadece bir kişi mi? Size bugün yüzeysellikten sıyrılıp derin görmeyi sentezleyecek olan bir başyapıtı tanıtacağım. Bu bir film. Adı manifesto. Bu'Cate Blanchett'in çeşitli manifestolarda 13 farklı rolü canlandırdığı çok ekranlı film enstalasyonudur. Filmde geçen birbirinden bağımsız 13 farklı hayatı, 13 farklı karakteri sadece bir kişinin canlandırması bile yeterince etkileyici ve usta işi… 

 Bu filmi beğenenler olduğu kadar beğenmeyenlerin de olduğunu biliyorum. Çünkü oyuncunun replikleri pek çok farklı sanat akımının manifestolarından oluşuyor. Ayrıca bu manifestoların birer talebi var. Özgürlük çağrısı yapıyor, toplumu değiştirmek istiyor. 

 Manifesto'nun benim için en çarpıcı yanı sanatın 7-24 her yerde ve herkeste olduğunu hissettirmesidir. Sanatın bir kalıp ya da ideolojiye bağlı kalarak sanat olamayacağını; sanatın tamamen özgür olduğunu anlatan derin bir film olmasıdır. "Hayat bir sanat eseridir. Sanat eseri de hayattır." ve filmde özgünlük çağrısı yapan bir replik “Hiçlikten sezgisel biçimler yükselmeli. Bu biçimler hayattaki yaşayan şeylerin tekrarı olmayacak. Kendileri olacak."

 Düşünce düzeyinde ileri boyutta olan her şeyin yayılması ve çoğalması gerektiğini düşünüyorum. Ve sizi filmde geçen bazı repliklerle baş başa bırakıyorum. 

 “Neye düşkün olmanız gerektiği öğretisine çok düşkünsünüz.”

 “Varisi olduğumuz pek çok talihsizlik arasında,en azından düşünce özgürlüğünün en yüksek seviyesine sahibiz.” 

“Her türlü ikon ve kesinliğe karşı Savaş açıyorum.” 

“Gerçek asla kendimiz dışında belirmez.” 

“Ben uymayan, evi barkı olmayan, ailesi, prensipleri, benim diyebileceğim sabit bir yeri olmayan, bilinen başlangıcı ve geçmişi olmayan milyonlardanım.”

 İzlemek isteyenlere iyi seyirler.

Genç ve Güzel, hiç şüphesiz ki Fransız sinemasının mihenk taşı denebilecek filmlerinden biri olmayı başarıyor. Oyunculuk performansları da sahiden muhteşem ötesinde görünüyor.

François Ozon filmin yönetmenliğini üstlenmiş. Başrolde de genç aktris Marine Vacth yer alıyor. Isabelle, henüz gencecik olan bir kızdır. Ailesiyle birlikte tatil yapma amacıyla bir yere seyahat eder.

Orada tanıştığı Felix adlı kişiyle ilk cinsel deneyimini yaşar. Olaylar bu noktadan sonra sarpa sarar ve her şey değişir. Isabelle seks işçiliği yapmaya başlar, yaşlı erkeklerle zaman geçirir.

Ama bir gün cinsel ilişki yaşadığı bir adam tam ikisi beraberken kalp krizi geçirir ve ölür. Paniklediğinden ötürü sağlıklı kararlar alamayan genç kız otelden gider. Bir gün polis çıkagelir ve Isabelle'in ailesine her şeyi anlatır.

Tam olaylar böyle bir hal alınca da genç kız ne yapacağını bilemez bir hale gelir. Yanlış kararlar alan bir gencin iç sıkıntılarının nasıl durumlara yol açabileceğini film boyunca görüyor ve geriliyoruz.

Şimdiden iyi seyirler, umarız filmi siz de harika bulursunuz.

Film Hong Kong'da geçer. Tüm metropollerde olduğu gibi şehirde sonsuz bir kalabalık var. Renkler, insanlar ve o harika döngü… Film bu kalabalık yerde resmen tek başına yaşam süren bir tetikçinin hayatını anlatır. Kiralık bir katilin sakin yapısını, işlediği cinayetleri ve olayların her birini nasıl karşıladığını izliyoruz.

Tabii tüm bunlar aslında katilin iç sesidir, bu da bir hayli heyecan verici. Tetikçinin önemli işlerini organize eden ve işin şartları nedeniyle fazla görüşmediği kadın ortağıyla iş dışında da görüşünce öykü başka bir yere varır. Film, aynı yönetmenin Chunking Express adlı filmini tamamlıyor. Fakat bir devam filmi olmasının yanı sıra bir şahesere dönüşüyor. Öylece hayran bir şekilde izlemeye devam ediyorsunuz.

Filmde kullanılan mekanlar, ışıklandırma ve renkler filmin ne denli sağlam bir sinematografiye sahip olduğunu da kanıtlar niteliktedir. Eğer karamsar ve gerilim dolu olan filmleri seviyorsanız Fallen Angels filmine kesinlikle bir şans verin deriz. Tabii önce serinin ilk filmini izlemelisiniz. Umarız filmi beğenirsiniz, şimdiden iyi seyirler dileriz!

Babasını nedenini bilmediğimiz bir şekilde kaybetmiş olan Tanjiro ailesi ile birlikte ormanlık bir alanda yaşamaktadır. Ailenin en büyük oğlu olan Tanjiro kömür satabilmek için şehre iner ve ailesini bir günlüğüne yalnız bırakır. Geri döndüğünde ailesinin tüm fertlerini katledilmiş bir şekilde bulur. Yalnızca en büyük kız kardeşi Nezuko'nun bedeni hâlâ sıcaktır. Kardeşi Nezuko'yu sırtlanıp doktora götürmeye çalışan Tanjiro kardeşinin bir iblise döndüğünü fark eder. Fakat iblise dönen Nezuko insani hislerini yine de kaybetmemiştir. Tanjiro'yu bir iblisle gören iblis avcısı Nezuko'yu öldürmeyi çalışırken Tanjiro iblis avcısını ikna eder. O da bir iblis avcısı olacak, ilk iblise dönen insanı bulacak ve Nezuko'yu tekrardan insana dönüştürecektir. Eğer ana karakterin zamanla kendini geliştirdiği animeleri seviyorsanız bu anime tam size göre. Hikayesi oldukça akıcı. İlk sezonu 26 bölümden oluşuyor. 1. sezonun devamı için 2 saatlik bir film çekildi. 2. sezonda bu filmin devamı olacak şekilde 2021 Ekim ayında başlayacak. 2. sezon gelmeden başlamak için hâlâ şansınız var.

Birbirinden güçlü kadın karakterlerin yer aldığı diziler, bu yazımızın konusunu oluşturuyor. İşte detaylar…

Dead To Me

Kız kardeşliğin mihenk taşı! İki güzel dul kadın bir gün bir destek programında karşılıklı olarak tanışıyor. Dizinin türü ise direkt olarak kara mizah. Dizide kadınların dostluğunun ne denli yerlere varabileceğini ve nasıl güçleneceğini görüyoruz. Çerezlik sempatik bir dizi, olaysız dağılan birçok detay var. Mutlaka izlenmeli.

Good Girls

Good Girls kesinlikle kafa dağıtan müthiş bir dizi. Maddi sorunlarla mücadele eden üç kadın, ailelerine bakabilme amacıyla bir marketi soymak ister. Fakat iş sarpa sarar ve bir anda bambaşka bir yola girerler. Breaking Bad ve Weeds gibi dizilerin daha yumuşak hali olan bu diziyi çok seveceksiniz ve kadınların gücünü yeniden anlamış olacaksınız, harika!

Big Little Lies

Laura Dern, Nicole Kidman, Meryl Streep ve Reese Witherspoon! Bu kadar usta oyuncunun yan yana olduğu bir dizinin kötü olmasını beklemiyordunuz herhalde. Dış dünyadan bakınca harika yaşamları olduğunu düşündüğümüz bu kadınların yolları bir gün elim bir cinayet nedeniyle kesişir ve olanlar olur. Dizinin müzikleri sahiden harika diyebiliriz.

Hugh Jackman’ın başrolünü oynadığı ve Bill Condon’ın senaryoya döktüğü The Greatest Showman adlı müzikal drama Türkiye’de 2017 yılında gösterime girmiş ve Imdb’den 10/7,6 puan almıştır. Filmin ana karakterini canlandıran, dünya çapında tanınmış aktör olan Hugh Jackman’a eşlik eden Zac Efron, Zendaya ve Rebecca Ferguson gibi birçok başarılı aktörde bu filmde yer almaktadır. Film; 2017 yılında düzenlenen Altın Küre ödüllerinde, en iyi film, en iyi erkek oyuncu ve en iyi şarkı dallarında aday olmuştur. The Greatest Showman diğer adı ile Muhteşem Showman müzikal film tutkunlarına oldukça başarılı bir görsel şölen sunmakla birlikte bize insan olmanın önemini ve farklılıkların kimseyi bir diğerinden ayıramayacağını oldukça dikkat çekici ve içten bir şekilde anlatmaktadır. Film fakir bir çocukluk geçiren Phineas Taylor Barnum ile başlamakta ve zaman içerisinde onun ideallerini süsleyen birbirinden güzel sahnelerle renklendirilmektedir. P.T Barnum’u canlandıran, Hugh Jackman’ın yönettiği bu karakter 19.yy’da yaşayan bir iş adamıdır. Bu iş adamının hayallerini süsleyen sirk yine bu dönem içerisinde kurulmuş, birbirinden farklı karakterlere yer vermiş ve toplumun kusurlu olarak adlandırdığı birçok özelliği süsleyerek bizlere sunmuştur. Bu filmde sorular ve bizi düşünmeye sevk eden birçok kısım bulunmaktadır. Konunun özüne indiğimizde filmden aldığımız mesaj şudur. Bir insan cüce olarak dünyaya gözlerini açtığı için dışlanmayı hak ediyor mudur veya gereğinden uzun diye, ya da çok fazla kilolara sahip olduğu için ötelenmeli midir? Ten rengi koyu diye veya bembeyaz bir yüze sahip diye bir insan diğerinden nasıl ayrı tutulabilir? Toplumun ön yargılarını kırmaya ve en önemlisi insanı insan olduğu için sevmeye sevk eden bu film yer yer duygulandırmakta ve insan olmanın önemini hatırlatmaktadır. Bir insan olarak birbirimizden ne kadar farklı yaratılmış olsak da, yaşamayı, mutluluğu ve hayatın bize sunduğu tüm güzellikleri hak ediyoruz.

İnsanlar ve titanlar arasında geçen bir savaşın hikayesini anlatıyor gibi görünse de ilerleyen sezonlarda bundan daha farklı bir senaryo olduğunu göreceğiniz bir anime. Titanlardan korunmak isteyen insan ırkı kendilerine yüksek duvarlar örmüş burada onlardan uzakta yaşamaktadır. Ta ki duvarları aşabilecek boyda olan devasa bir devin duvarda kocaman bir delik açmasına kadar. Üç ana karakter bu devlerden kurtulup iç içe geçmiş halka duvarlardan bir içteki halka duvara geçerek burada titanlarla savaşan ve bilgi toplayan keşif birliğine katılırlar.

 Anime içerisinde yoğun aksiyon sahnelerinin bulunmasıyla birlikte aslında bu anime tamamen felsefik bir animedir. Animeyi izledikçe tarihte yaşanmış birçok olayın bu anime içerisinde de yaşanmış olduğunu görmüş olacaksınız. Özellikle son sezonda ırkçılık ve soykırım kavramlarının nasıl geliştiğini bir insanın kendinden olmayan bir ırkı neden yok etmek istediğini ve geçen bütün süreci hatta bir insanın kendinden, kendi ırkından nasıl nefret ettirilebileceğini oldukça akıcı ve anlaşılır bir şekilde anlatıyor. Animede bireylerin kendi içinde de nasıl acı çektiği ve kendi hayatlarını nasıl sorguladığı da gösteriliyor. 

Anne with an "E" (2017-2019)

Anne Shirley, anne ve babasını kaybettikten sonra kimsesiz kalır. Yaşadığı bu dramatik durum sonrasında ne yapacağınız bilemez ve yaşamına yön verebilmek için kollarını sıvar. Bir gün hiç evlenmemiş yaşlı bir teyze ve onun erkek kardeşiyle aynı evde yaşam sürmeye başlar Anne.

Green Gables adlı kasabada yeni yaşamına adapte olmaya çalışır, birçok zorlukla karşılaşır. Küçük kızın çocuk kalbi kırıldıkça bizler de ekran başında hüngür hüngür ağlamaya başlıyoruz. 

Sex/Life (2021-)

Genç bir kadının seks ve yaşam arasında kaldığı o kör nokta... Tutkulu bir kadın olan Billie Connelly, doğum yaptıktan sonra eşinden cinsel manada aynı ilgiyi göremediğini fark eder ve bu durumdan oldukça rahatsız hisseder.

Mutluluğu ve sevgiyi değil ama ihtirası hep başka erkeklerde aramaya başlar. Billie Connelly'nin mutsuz olduğu birçok durumu görüyor ve zaman zaman onunla beraber ağlıyoruz.

Better Call Saul (2015-)

Breaking Bad dizisinden hepimizin aşina olduğu efsane avukatı bilirsiniz: Saul Goodman! Dizi, Saul Goodman çok sevilince planlandı ve çekilmeye başlandı. Dizide Saul Goodman'ın Walter White zamanından önceki maceralarını izliyoruz.

Bir avukatın yaşamındaki zorlukları da hem duygusal boyutta hem de başka boyutlarda izleme fırsatımız oluyor. Mutlaka bir göz atmalısınız!

Baby (2018-2020)

Baby dizisinin ömrü kısa oldu ama kesinlikle tadında bıraktılar. Chiara Altieri kendi halinde bir hayat süren genç bir kız... Ludovica ise hayatına sonradan giren ve her şeyi kötü anlamda değiştiren arkadaşı! Henüz lise eğitimine devam eden bu iki genç kızın olmadık işler yapıp başlarına sürekli olarak bela açmalarını seyrediyoruz.

Ludovica'nın iç hesaplaşmaları ve yaşadığı zorluklar ise hepimizi hem geriyor hem de çok üzüyor. Henüz ergenlik çağında olan bireylerin yanlış yönlendirmeler sonucunda hayatlarına çok ağır zararlar verebileceğini bu diziyle beraber bir kez daha görüyoruz.